Aynı isimle iki parti olur mu?

21 Şubat 2012
Aynı isimle iki parti olur mu?

Aynı isimle iki parti aynı anda olur mu? Karışıklık çıkmaz mı diye soruluyor bizlere. Çıkmaz. Kimse karıştırmaz. Biz isim kavgası vermiyoruz. Kimseyle özel olarak çatışmak istemiyoruz.

 

TKP TKP’dir, SİP SİP’tir. Bunda kötü bir şey yok. Kimse kendi geleneğinden utanmamalıdır diyoruz. Kimseye de kendi isminden vazgeçmesini söylememek gerekir diyoruz.

 

Biz Mustafa Suphi ve Ethem Nejat ile 1920 yılında başlayan, ardından Salih Hacıoğlu, Şefik Hüsnü, Nâzım Hikmet, Reşat Fuat, Zeki Baştımar (Yakup Demir) ve İ. Bilen yoldaş ile bugüne kadar gelen bütün bu tarihimiz ile onur duyuyoruz.

 

1925 yılında bir hata yapıldıysa, bunun vebali başkasının değildir; bizimdir.

 

Bu ülkede, en karanlık yıllarda devrimi gerçekleştiremedi isek, hata bizimdir; üstleniyoruz.

 

Ama, bu ülkede aydınlanmanın onuru, bu ülkenin bütün yüz akları da TKP’ye aittir; bununla da gurur duyuyoruz.

 

Biz, Komintern eksiğiyle, hatasıyla, yaptıklarıyla ve başardıklarıyla bizimdir diyoruz.

Sosyalist sistemin bütün doğrularının, bütün yanlışlarının muhasebesini yapma görevi, elbette öncelikle TKP’lilerindir diyoruz.

 

Kimseye bu yükü verme hakkımız yok, biz üstleneceğiz.

 

Bazıları TKP ismiyle birden çok partinin ilk kez bir arada olduğunu sanıyor.

 

Kimilerininki siyasi cehalet, olabilir, anlatırız, düzelir.

 

Bazıları ise bilerek yalan söylüyorlar.

 

Çünkü çok uzun yıllardır Türkiye’de ve uluslararası alanda birden çok TKP zaten vardı. Yurtdışı örgütlerini bir kenara bırakalım. Ama, bu ülkede 1995 yılından beri TKP’liler onlarca kez bir araya geldiler. Hiç durmadılar. Defalarca TKP’liler olarak buluştular. TKP’liler olarak basın açıklaması yaptılar. Defalarca mitinglere katıldılar. Defalarca mitinglerde TKP Marşı’nı söylediler.

 

Bizim Komintern döneminden beri kullandığımız amblemimiz ve TKP yazısı ise, 2011’deki 1 Mayıs’ta 1000 kişilik bir kortejin ortak pankartı olarak Taksim 1 Mayıs alanındaydı. Bin kişi, yürüyüşün ortasında durup “TKP Marşını” hep bir ağızdan söylemişlerdi.

 

Aynı TKP logolu pankartımız yine 2011 1 Mayıs’ında hem İzmir’deki kutlamalarda, hem de Berlin’deki kutlamalarda yoldaşlarımızca taşındı.

 

TKP pankartı, 15-16 Haziran’ın yıldönümünde Kadıköy’deydi. Sonra Kemal Türkler anmasındaydı. Sonra Bozışık’la birlikte Feriköy’deydi.

 

10 Eylül’de bu kez İstanbul’da BMİS salonundaydı. Aynı gün Berlin’de idi.

 

TKP pankartı 8 Ekim 2011’de yolumuz işçi sınıfının yoludur diyen, gençlik devrim istiyor diye haykıran gençlerin elinde Ankara’da meydandaydı.

 

21 Ocak 2012 Mersin’de Savaşa Hayır mitinginde yine TKP alanlardaydı.

 

Sosyalist Koordinasyon toplantılarında yıllarca TKP’liler olarak yer aldığımızı bütün katılımcılar da doğal olarak kabul etmişlerdi. TKP adına eleştiri/özeleştiri verme görevi de, kimse merak etmesin, başkasının değil, bizimdir.

 

Atılım dönemindeki “Ulusal Demokratik Cephe” çağrımız, “ileri demokrasi” kavramı ele alınacaksa, bunu da biz TKP’lilerin ele alması gerekir, elbette biliyoruz.

 

Bugün ise şekil şartları yerine getirilerek yine TKP olarak çıkıldı. Tek değişiklik bu.

 

Kısacası, TKP zaten yıllardır alanlardaydı. Bizim TKP’miz dün de alanlardaydı, bugün zaten alanlarda; kimse merak etmesin, yarın da yine alanlarda olacak.

 

O yüzden, amblemi farklı, logosu farklı, tarihi farklı, geleneği farklı, marşı farklı, programı, tüzüğü farklı bu iki apayrı partiyi, kimse sırf isimleri benziyor diye, karıştırmaz.

 

Bir gazetenin haklı yorumladığı gibi, bizim ismimiz dışında her şeyimiz farklı zaten.

 

Biz kendi yolumuzda yürüyoruz. Ülkemizin, bölgemizin, dünyamızın büyük sorunları var. Emperyalizme, kapitalizme, dünyayı savaşa sürükleyen egemenlere karşı mücadelenin gereklerini biliyoruz. Egemen sınıfların ekonomik soykırıma uğrattığı emekçilerin kurtuluşu için yığınla görev önümüzde duruyor. Biz sol içi çatışmanın tarafı olmamak için her şeyi yapacağız. Çünkü biz, bir kısmını ne yazık ki sol içi çatışmalarda yitirdiğimiz 110 şehidi bulunan bir tarihten geliyoruz.

 

Herkesi sorumluluğa davet ediyoruz. Sol içi şiddet egemenlerin oyunudur. Hiç kimse bu oyuna gelmemelidir.

 

Fotoğraflar; Mehmet Bozışık'ın cenazesi, 30 Ağustos 1998 Feriköy/İstanbul