Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, kamu görevlisi olmanın asgari gereklerini hatırlamalıdır. Erdoğan, isterse, bugünkü antidemokratik mevzuat çerçevesinde bile, herkesin meramını anlatabileceği dilde savunma yapmasına hemen imkân sağlayabilir, İmralı tecridine derhal son verebilir.
Ne var ki, Erdoğan, dün (11 Kasım) Trabzon'un Of ilçesinde şöyle dedi: “Bu açlık grevleriydi, ölüm oruçlarıydı, bunlar şantajdır, bunlar blöftür, bunlar şovdur. Şimdi de milletvekilleri yapıyorlarmış. Ne yaparlarsa yapsınlar. Görevimiz bellidir. Biz sağlıkla ilgili gerekli müdahaleyi yaparız, o kadar. O şantajlar karşısında boyun eğmeyiz.”
Sorumsuz despotların 19 Aralık 2000 tarihinde yaptıkları “Hayata Dönüş” operasyonunun acı sonuçları ortadayken verilen bu demeç asla kabul edilemez. Türkiye toplumunun alnına kara leke olarak sürülen o katliamda 32 kişi öldü, yüzlerce kişi yaralandı.
Açlık grevlerini, grevcilerin iradesini hiçe sayarak durdurmaya yönelik müdahaleler sadece ölüm ve kalıcı sakatlık getirir. Ölüm oruçlarında “sağlıkla ilgili müdahale”nin tek yolu, grevcilerin iradesine saygı göstermek, meşru talepleri kabul etmektir.
Erdoğan sorumsuz demeçler vermeyi bırakmalı, ölümleri durdurmak için harekete geçmelidir. Ölümleri durdurmanın tek yolu, anlayış, diyalog ve müzakeredir. Başka yol yoktur.
Unutmayalım ki, ilk elde ölümleri durdurmak, Kürt sorununun barışçı çözümü için uygun bir ortamın da yolunu açabilir.