5 Şubat 2024 laikliğin Anayasaya işlenmesinin seksen yedinci yıl dönümüdür. Laikliğin Anayasaya konulması Cumhuriyet devrimimizin en önemli yol taşlarından biridir. 5 Şubat 1937’de Anayasada yapılan değişiklikle Türkiye devletinin, diğer niteliklerinin yanı sıra, laik olduğu kabul edildi.
Laiklik ilkesinin Anayasaya konulması art arda gerçekleştirilen siyasal devrimlerin sonucudur.
Cumhuriyet Devrimi 3 Mart 1924’te Şer’iye ve Evkaf Vekâletini (Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığını) kaldırdı. Tevhid-i Tedrisat (Öğrenim Birliği) Kanununu kabul etti. Türkiye’deki bütün bilim ve eğitim kurumlarını Maarif Vekâletine (Eğitim Bakanlığına) bağladı. Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığı veya özel vakıflar tarafından yönetilen bütün medrese ve mektepleri Eğitim Bakanlığına devretti. Bununla da yetinmedi. Dinsel iktidarın başı Halifeyi görevden aldı, dinsel iktidar kurumu Halifeliği kaldırdı.
8 Nisan 1924’te Mehakimi Şeriyenin (Din İşleri Mahkemelerinin) Kaldırılmasına ve Mahkemelerin Teşkilatlanmasına Ait Hükümleri Değiştiren Kanunu çıkararak din mahkemelerini kaldırdı. Mahkemeleri Cumhuriyet ilkelerine göre yeniden yapılandırdı ve yargı birliğini sağladı.
20 Nisan 1924’te Cumhuriyet Anayasasını kabul etti.
30 Kasım 1925’te bütün tarikatları, tekke, zaviye, türbe ve türbedarlıkları kapattı. Şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik gibi ünvanların kullanılmasını yasakladı.
17 Şubat 1926’da Medeni Kanunu kabul etti.
10 Nisan 1928’de “Türkiye Devletinin dini, dini İslâmdır” maddesini Anayasadan çıkardı.
Asıl olan
Laikliğin 5 Şubat 1937’de Anayasa ilkesine dönüştürülmesi, feodal-göksel egemenlikten ulusal egemenliğe geçiş, akıl bilim çağdaşlık, özgürlük, kadın hakları, yurttaş eşitliği doğrultusunda atılan bu köklü adımların zirvesi oldu.
Laiklik ilkesine yer veren Anayasa değişikliğinde, “Türkiye Devleti, Cümhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, lâik ve inkılâpçıdır” denilmesi de zaten cumhuriyetçilik, bağımsızlıkçılık, halkçılık, devletçilik ve devrimcilik ile laiklik arasındaki kopmaz bağların ifadesidir.
Cumhuriyet devriminin bu ilkeleri 1961 ve 1982 Anayasalarında “değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez” nitelikler olarak yer aldı, Türkiye Cumhuriyeti “bağımsız, bütün, laik, demokratik, sosyal hukuk devleti” olarak tanımlandı.
Bugün Cumhuriyet devriminin ilke ve amaçlarından çok uzağa düştük. Emperyalizmin ve güdümündeki gericilik ile vurgunculuğun saldırısında geldiğimiz nokta çok açıklayıcıdır. Türkiye’de siyasal iktidar hâlâ, Anayasa Mahkemesinin 25 Temmuz 2008’de “laikliğe karşı odak” olarak mahkûm ettiği ancak kapatılması için gerekli 7 oy yerine 6 oy çoğunluğunda kaldığı için kapatılmayan AKP’nin elinde bulunuyor.
Emperyalizmin ve işbirlikçilerinin karşıdevrimci saldırısında ne kadar geriye düşmüş olsak olalım, asıl olan devrimlerdir. Türkiye halkı cumhuriyete de laikliğe de bağımsızlığa da halkçılığa da devletçiliğe de devrimciliğe de sahip çıkacaktır. Mustafa Kemal Atatürk’ün sözüyle, “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek yol, medeniyet yoludur. Medeniyetin gerektirdiğini yapmak insan olmak için yeterlidir.”