Kürt meselesinin eşitlk ve özgürlük temelinde barış içinde çözülmesinin savunucusu, Diyarbakır Barosu Başkanı Avukat Tahir Elçi 28 Kasım 2015 günü vurularak öldürüldü.
Diyarbakır'ın tarihî mekânlarının silahlı bombalı çatışmaların alanı yapılmasını, tarihî eserlerinin hasara uğratılmasını çatışmalardan zarar görmüş Dört Ayaklı Minare'nin yanı başında kameralar önünde protesto etmek için düzenlenen basın açıklamasını bitirdiği sırada hem de.
Az ileride iki polisi vurarak öldüren iki saldırgan, basın açıklamasının yapıldığı sokağa koşarak giriyor, basın açıklamasını izleyen polisler onları vurmak için ateşe başlıyor, saldırganlar kaçıyor ve fakat o da ne. Tahir Elçi ensesinden giren tek kurşunla vurulmuş, yerde yatıyor. 14 Ekim'de bir televizyon programında dile getirdiği görüşleri nedeniyle o günden bu yana toplumsal linç kampanyasına maruz bırakılan, hakkında dava açılan Tahir Elçi kim vurduya getirilerek öldürülüyor.
Tutuklama
Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ile Ankara Temsilcisi Erdem Gül, Suriye'ye gizlice silah taşınırken yakalanan MİT TIR'larıyla ilgili haber nedeniyle 27 Kasım 2015 günü tutuklandı. Davanın şikâyetçisi bizzat Recep Tayyip Erdoğan'dı.
Uluslararası hukuka göre açık seçik savaş suçu olan bir eylemi haberleştiren gazetecilerin tutuklanmasına yönelik tepkilere yanıt veren Ahmet Davutoğlu, “Kararı biz vermedik, bağımsız yargı verdi, tutuklamanın hükümetimizle hiçbir ilgisi yok” dedi.
Mahkemelerin bağımsızlık ve tarafsızlıktan nasıl bütünüyle uzaklaştırıldığını, yargı örgütünün nasıl yürütmenin basit bir uzantısı durumuna düşürüldüğünü herkes biliyor. Sulh ceza hakimliklerine özel yetkili mahkemelerin ve devlet güvenlik mahkemelerinin hukuk dışı yetkilerini tanıyarak onları tek kişilik olağanüstü mahkeme durumuna getiren değişiklikler de AKP'nin eseri.
Bu gerçekler ışığında, Davutoğlu'nun sorumluluğu yargının üzerine yıkmaya çalışması, gazetecileri kim vurduya getirerek tutuklamak anlamına geliyor.
Provokasyon
Suriye'de dinci terör çetelerine karşı harekâta katılan Rusya Hava Kuvvetleri'ne ait uçağın 24 Kasım 2015'de vurularak düşürülmesinin sorumluluğunu ilk gün övünerek üstlenen iktidar çevreleri, ikinci günden itibaren dillerini değiştirdiler. Erdoğan, Davutoğlu, Kurtulmuş ve Çavuşoğlu'ndan art arda, “Uçağın Rusya'ya ait olduğunu bilmiyorduk”, “Uçağın Rusya'ya ait olduğunu bilseydik, vurmazdık”, “Uçağın düşürülmüş olmasına çok üzüldük”, “Rusya'yla ilişkilerimizin bozulmasını istemiyoruz” açıklamaları geldi. Erdoğan-AKP medyasında uçağın düşürülmesi sorumluluğu bilinmeyen güçlere, orduya ve hatta Rus uçağını vuran F 16 pilotuna yıkıldı. Yani Rus uçağının düşürülmesi de kim vurduya getirildi.
Kör gidiş
Bu üç olayın da gösterdiği gibi, gericilik, vurgunculuk ve savaş rejimi, aslında Türkiye'nin bugününü ve geleceğini kim vurduya getiriyor. Karşıdevrimci ve yayılmacı hedeflerine ulaşmak için, ülkenin bağımsızlığından geriye ne kaldıysa, emperyalizme, ABD'ye, AB'ye, NATO'ya peşkeş çekiyor. Özgürlük ve hukuktan geriye ne kaldıysa, ayaklar altına alıyor. Laiklikten geriye ne kaldıysa, kazıyarak yok ediyor. Ülkenin birliğini,dirliğini, halkların kardeşliğini daha da çökertiyor, içte ve dışta savaş politikasını en uç noktalara taşıyor. Çoktan bir yana attığı komşularla dostluk politikasının yerine koyduğu her komşuyla düşmanlaşma politikasını zirveye çıkarıyor. Türkiye'yi ve bölgeyi enkaza çeviriyor. Ekonomiyi daha da çökertecek adımları pervasızca atıyor. Ülkenin dış politikası artık tümüyle ABD'ye ve AB'ye emanet. Yeniden 1950'lerdeki boyutlarda koca bir NATO üssü olduk. Şimdi de AB'nin vereceği para karşılığında Suriyeli göçmenlerin acımasız gardiyanı oluyoruz.
Türkiye bu yükü taşıyamaz. Türkiye'nin işçileri, köylüleri, emekçileri, bütün yurttaşları bu kör gidişi durduracaktır. Ülkenin bugününü ve yarınını kim vurduya getirme politikası sahiplerinin elinde patlayacaktır.