28 29 Ocak 1921’de burjuvazinin hain pususunda katledilen Onbeşler, İstanbul İl Örgütünün “Halk Kazanacak, Cumhuriyet Kazanacak!” şiarıyla Şişli Belediyesi Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Evinde bugün (28 Ocak) saat 14.00'de düzenlediği etkinlikle anıldı.
Anma programı başta Mustafa Suphi ve 14 yoldaşımız olmak üzere devrim ve sosyalizm mücadelesinde, ulusal kurtuluş savaşımızda yitirdiklerimiz için yapılan saygı duruşunun ardından İstiklâl Marşı ve Enternasyonal Marşının okunmasıyla başladı.
Sunucu arkadaşlarımız Işıl Önder ve Emre Can Araz etkinliğimizin içeriğinden söz ederek Onbeşlerin ve kuruluşundan bugüne partimizin mücadelesini anlattılar. Sonrasında 1920 TKP İstanbul İl Başkanı Yusuf Türkoğlu il örgütünü temsilen selamlama konuşmasını yaptı.
Türkoğlu'nun ardından “Vatan, Cumhuriyet, Emek” başlıklı panelimizi yürütmek üzere Fatma Şenden Zırhlı yerini aldı. Zırhlı ilk sözü vatan mücadelesi konulu konuşmasını gerçekleştirmek üzere 1920 TKP Başkan Yardımcısı Şener Ataş’a verdi.
Antiemperyalist kampa bir ülkeyi daha eklemek bizim elimizde
Şener Ataş partimizin ilk kurulduğu dönemde vatanseverlik ve antiemperyalizm değerlerini sahiplenerek yürüdüğünü ve Onbeşlerin bu mücadeleyi büyütmek için Anadolu'ya gelirken katledildiğini belirtti. Ayrıca antiemperyalist mücadelede yer almanın sınıf mücadelesi açısından da önemli olduğunu söyledi. 1920'lerden günümüze partimizin antiemperyalist mücadeleyi nasıl ördüğünü anlatarak Türkiye'nin Amerika'ya üs vermesinden NATO'ya katılmasına ve Kore'ye asker göndermesine değin aşama aşama emperyalizme nasıl entegre edildiğinden bahsetti. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra tek kutuplu dünya söyleminin yaygınlaştırıldığını ve Amerika'nın demokrasi götürme yalanıyla yaptığı emperyalist saldırıları anlatan Ataş, liberalizmin yeni dünya düzeni olacağı fikrinin halklara empoze edilmeye çalışıldığını söyledi. Bu propagandaya bağlı olarak Türkiye'de özellikle 12 Eylül darbesinden sonra kamuya ait fabrikaların ve tarım işletmelerinin bilinçli olarak zarar ettirildiğini, özelleştirildiğini ve uluslararası tekellere peşkeş çekildiğini vurguladı.
Tüm bu zorluklara rağmen Amerika'nın Irak'ta, Afganistan'da ve Suriye'de istediğini elde edemediğini belirten Şener arkadaşımız bugün liberal ideologların bile dünyanın iki kutuplu olduğunu kabul etmek zorunda kaldıklarının altını çizdi. Arkadaşımız konuşmasını “Küba, Venezüella, Bolivya, İran, Rusya ve Çin'in de aralarında olduğu çok sayıda ülke antiemperyalist kampta yer alıyor. Antiemperyalist kampa bir ülkeyi daha eklemek bizim elimizde!” sözleriyle bitirdi.
Laiklik mücadelesi eşitlik ve özgürlük, kapitalizme karşı sınıf mücadelesiyle birleştirilmelidir
Panelde ikinci sözü alan 1920 TKP MYK üyesi Büşra Yıldırım laiklik konusunu ele aldı. Laikliğin tanımını en yalın haliyle “egemenliğin kaynağının gökyüzünden yeryüzüne inmesi, egemenliğin ‘doğaüstü' olandan koparılıp insana, toplumuna devredilmesi” olarak açıklayan arkadaşımız laikliğin beş temel ilkesinin Türkiye'de nasıl uygulandığını anlattı. Halifeliğin kaldırılması, medeni kanun, kılık kıyafet kanunu ve devletin dini ifadesinin anayasadan çıkarılması ve zorunlu din derslerinin kaldırılmasının laikliğe geçiş dönemindeki en önemli kazanımlardan olduğunu söyledi. Laikliğe yönelik gerci saldırıların 1940’lı yılların sonlarından itibaren başladığını, bu dönemde din derslerinin seçmeli olarak eğitim sistemine tekrar girdiğini, imam hatip okullarının açıldığını, Diyanet İşleri Başkanlığının güçlendirildiğini anlattı.
Laikliğin ve Cumhuriyetin kazanımlarına en büyük darbenin 12 Eylül Faşist Darbesiyle vurulduğunu vurguladı. Din derslerinin zorunlu olarak eğitim sistemine girmesi, İmam Hatip Liselerinin yaygınlaşması, devlette dinci kadrolaşmanın bu dönemde başladığını anlattı. Özal döneminde ise dinci kadroların devlet yönetiminde ağırlık kazanmaya başladığını hatırlattı. Bu sürecin ürünü olan AKP döneminin ise laiklikten kalan ne varsa ortadan kaldırmaya yönelmesiyle ayırt edildiğini söyledi. Özellikle 4+4+4 eğitim sistemine geçişten sona laikliğe yönelik saldırıların sistemli bir şekilde arttığını söyledi. Eğitim sistemindeki gerici dayatmaları, tarikatların eğitim sistemine nasıl entegre edildiğini, tarikat yurtlarının nasıl ülkenin dört bir yanını sardığını örnekleriyle anlattı. “Laiklik mücadelesi eşitlik ve özgürlük, kapitalizme karşı sınıf mücadelesinde birleştirilmelidir.” diyen Yıldırım laikliği ve cumhuriyeti ekmeği, havayı ve suyu savunur gibi savunmak gerektiğini belirtti.
Umut nerede? Sende, bende, bizde…
Panelde son konuşmayı sendika eğitimcisi Erhan Kaplan emek mücadelesi başlığıyla yaptı. Konuşmasına son 10 yılda dünya siyasetinde olmaz denilen birçok şeyin olur hâle geldiğini belirterek başlayan Kaplan, çok yoksul bir ülke olan Yemen'in Amerika'ya kafa tutmaya başladığını, Fransa'nın Afrika'dan atıldığını, Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra Amerika'yla yakınlaşan Rusya'nın bugün NATO’ya karşı savaşmaya başladığını, yeniden ulusal bir isyana başlayan Filistin’nin emperyalizme ve siyonizme ağır bir darbe vurduğunu, İsrail’in Güney Afrika Cumhuriyetinin başvurusuyla Ulaslararası Adalet Divanında Filistin’de soykırım yapmak suçlamasıyla yargılanmaya başladığını, BRİCS ülkelerinin, Suudi Arabistan, BAE gibi Amerikanın köklü müttefiklerinin dolara bağımlı olmaktan çıkmak için arayışlara başladığını hatırlattı. Bütün dünya genelinde başlayan değişimin emek hareketinde de görülmeye başladığını söyledi.
Erhan Kaplan, Türkiye'ye bakıldığında da, hiçbir şeyin değişmediği halkın hiçbir kazanım elde edemediği algısının tersine işçi ve emekçilerin harekete geçmeye başladığı ve kazanımlar elde etmeye başladığını söyledi. Emeklilerin tepkisiyle Erdoğan'ın yeni “müjdeler vermek” zorunda kaldığını, partili yoldaşlarımızın etkili olduğu emekli eylemlerinin toplumsal alanda ve medyada karşılık bulmaya başladığını, direnen metal işçilerinin son yılların en iyi toplu sözleşmelerinden birini elde ettiğini söyledi. Şanlıurfa'da Özak, Sakarya'da BurdaBebek, Gaziantep’te tekstil işçilerinin direnişleri, işçi hareketlerinin AKP’nin yüksek oy aldığı kesimlere de yayılmaya başladığını gösteriyor, dedi. Bu eylemlerde en ön saflarda kadınların yer aldığını hatırlattı. “Harb İş ve Demiryol-İş sendikalarının eylemleri, yıllardır bir durgunluk içinde olan kamu işçilerinin de harekete geçmeye başladığını gösteriyor” dedi. Bu işçilerin destek beklediğini söyleyen Erhan Kaplan, emek mücadelesini yükseltelim diyerek konuşmasını bitirdi.
Panelistlerimizin konuşmasının ardından söz alan Fatma Şenden Zırhlı; Mustafa Suphi, Ethem Nejat ve on üç yoldaşımızın açtığı yolda mücadeleyi büyüteceğiz diyerek paneli bitirdi.
Bugün esir, yarın herşey!
Etkinliğin ikinci bölümüne dostumuz Serdar Samancıoğlu'nun şiir dinletisiyle başladık. Mücadeleye ve umuda dair şiirleri bizlerle buluşturan dostumuzun dinletisi sık sık alkışlarla kesildi. Ardından Muzaffer Aktar ve Kadınların Sesi Müzik Topluluğu bir müzik dinletisi gerçekleştirdi. Etkinliğimizin sonunda sunucular “TKP saflarında mücadele eden öncülerimiz toplumsal kurtuluşa, esaret altında yaşayan işçilerin rehberliğinde ulaşılacağını görerek ‘Bugün esir yarın her şey’ dediler” sözleriyle parti marşını okumaya davet etti. Hep bir ağızdan okuduğumuz TKP Marşı'yla anmayı sonlandırdık.
Onbeşlerin başlattığı geleneği sürdüren 1920 TKP, bütün ulusal demokratik güçleri Vatan Cumhuriyet Emek mücadelesinde birleşmeye sömürünü olmadığı eşit ve özgür bir dünya için mücadeleyi yükseltmeye çağırıyor.