Mayıs-Haziran 2013 Büyük Halk Direnişi AKP'nin on bir yıllık saltanatını sarstı. Sarsıntı, emperyalist savaş blokunun emrindeki uluslararası yatık medyanın ve Türkiye'deki uzantılarının AKP'nin imajını parlatma, onu “İslam dünyasına örnek demokratik ılımlı İslam projesi” olarak sunma oyununu darmadağın edecek kadar büyüktü. Sadece Türkiye halkının değil, dünya halklarının da gözünde AKP'nin despotizmi, gerici-faşist özü bütün açıklığıyla ortaya çıktı.
AKP pazarlamacısı uluslararası medya da artık AKP'nin çıplak elle direnen halka uyguladığı vahşet görüntülerini yayınlıyor. NTV, Habertürk, CNN Türk gibi AKP'nin vurgunculuğundan en fazla yararlanan büyük holdinglerin borazanı olan kanalların utanç verici sansürü aşıldı. Fakat medya cephesinde durum böyle olsa da, ABD ve Avrupa Birliği egemenleri hâlâ AKP'yi destekliyor.
ABD halkın gözünü küllüyor
Amerikan emperyalizmi, halk direnişinin daha da büyümesi olasılığına hazırlık olmak üzere, on bir yıldır AKP'nin gerçek suç ortağı olduğunu gizlemek için kamu diplomasisi manevrasına girişti. ABD yönetimi, art arda yayınladığı mesajlarla, AKP'nin “ifade özgürlüğünü kullanmak isteyen halka uyguladığı şiddetten üzüntü duyduğunu” açıkladı. Sanki halk da şiddetten sorumluymuş gibi; kendini tomalara, panzerlere, akreplere, gaz bombalarına, asitli suya, plastik mermilere, gerçek mermilere, coplara, sopalara karşı çıplak elle savunan direnişçiler de şiddet uyguluyormuş gibi, “tarafları itidale ve diyaloga” davet etti.
AKP'ye direnişi bastırma izni
Amerikan yönetimi, öte yandan, ABD'nin en önde gelen Türkiye uzmanlarından, eski Türkiye ve Irak büyükelçisi James Jeffrey'in ağzından AKP'ye halkı bastırması için izin verdi. Görüntüyü kurtarmak için ise Erdoğan'ın dilini yumuşatması gerektiğini açıkladı.
ABD'nin en gerici düşünce kuruluşlarından, siyonizm destekçisi “neocon”ların strateji oluşturma merkezlerinden biri olan Vaşington Yakın Doğu Politikası Enstitüsü'nde 13 Haziran'da düzenlenen “Türkiye: İçteki Protestolar Dış Politikayı Etkiler mi?” panelinde konuşan James Jeffrey, şöyle dedi: “Türk hükümeti şiddet kullanan protestocuların üzerine gidebilir. İstanbul'un merkezindeki meydanı da bir haftanın ardından açabilir. Bunda demokrasi açısından bir sorun görmüyorum.”
Jeffrey sözlerini şöyle sürdürdü: “Sorun hükümetin bu tür bastırma eylemleri değil, siyasi duruşundaki ton ve açıklamalar. Protestocular çeşitli gruplardan oluşuyor. İçlerinde şiddet yanlısı solcu gruplar da var. Ama Gezi Parkı eylemini destekleyenlerin çoğu molotof kokteyli atan kişiler değil. Çapulcu, ajan, dış mihraklar gibi tanımlamalar rahatsızlık yaratıyor. Hükümetin ABD'yi ve Batı'yı suçlayan sınıflandırmalardan kaçınması gerekiyor. Türkiye'de demokrasinin geleceğine ilişkin bir problem yok. Polisin Taksim gibi işlek bir meydanı açma çabasına çok takılmamak lazım.”
Aşağılık gerekçeler
“ABD'nin Türkiye ile ilişkileri bu olaylar nedeniyle bozulmaz” diyen James Jeffrey, Türkiye'nin NATO, AB ve ABD ile ortaklığının önemine vurgu yaptı. Jeffrey'e göre, “Türkiye önemli bir müttefikimizdir. Batı birçok konuda Türkiye'ye bel bağlamaktadır. Bölgede İran karşısındaki temel dengeleyici güç Türkiye'dir. ABD'nin Suriye konusunda Türkiye'nin desteği olmadan bir şey yapabilmesi neredeyse imkânsızdır. Türkiye'nin Irak konusundaki rolü için de benzer şeyler söyleyebilirim.”
ABD yönetimine göre, halk iradesinin vahşice çiğnenmesi, halka topluca şiddet uygulanması, kitlelerin zorla bastırılması, demokrasinin ayaklar altına alınması, faşizm, gericilik filan sorun değil. Varsa yoksa Amerika'nın ve Batı'nın emperyalist kâr ve rant hesapları, savaş çıkarları.
Jeffrey sözünü sakınma gereği duymuyor, kısaca şöyle diyor: Türkiye halkının varlığı ABD'ye, AB'ye, NATO'ya feda olsun, ne çıkar! Dünya dolar milyarderleri şebekesinin hizmetkârı AKP başta kalsın ki ABD ve Batı egemenlerinin işleri bozulmasın, hesapları şaşmasın!
Vahşetin baş sorumlusu
AKP, 15 Haziran'da on binlerce insanın üzerine vahşice saldırma ve Gezi Parkı'nı halktan arındırma gücünü işte dünya emperyalist-kapitalist sisteminin elebaşısı ABD'nin 13 Haziran öğleden sonra (Türkiye saatiyle 13 Haziran geceyarısı) yaktığı bu yeşil ışıkla buldu. AKP'nin çocuk, kadın, genç, yaşlı demeden on binlerce insanı gazlamasına “takılmamak lazım” diyen ABD, AKP vahşetinin baş sorumlusudur.
İkiyüzlü Avrupa
Avrupa Birliği de ABD'yle aynı doğrultuda hareket etti. Rahatsızlık, endişe, üzüntü dile getirildi ama AKP doğrudan hiç suçlanmadı. Halkı katleden, kitlelerin demokratik tepkilerini bastıran iktidar partisinden lafta bile hesap sorulmadı.
Almanya
Almanya Başbakanı Angela Merkel, içi boş sözlerle yetindi: “Hükümet karşıtı göstericilere uygulanan şiddetten dehşete düştüm. Türkiye'de yaşananlar, Avrupa'nın gösteri ve ifade özgürlüğü değerleriyle örtüşmüyor” dedi.
Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck, Abdullah Gül'ü telefonla aradı, şiddetin tek sorumlusunun AKP olduğu gerçeğini bile belirtmeden, “Türkiye'deki aşırı şiddetten kaygılıyız” dedi.
Almanya Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle “Türk hükümeti Gezi protestolarına karşı göstermiş olduğu tavırla hem ülkesine, hem Avrupa'ya yanlış sinyal gönderiyor” dedi.
Evet, evet, bu sözler AKP'nin 11 Haziran'daki büyük katliam girişiminden sonra, 13 Haziran'da söylendi. AKP barışçı şekilde görüşlerini dile getiren kitleleri gazlamıyor, direnişçileri öldürtmüyor, sakatlamıyor, yaralamıyor, kafasını patlatmıyor, gözünü çıkartmıyormuş. Ya ne yapıyormuş? Sadece “yanlış sinyal” gönderiyormuş!
İngiltere
İngiltere Başbakanı David Cameron ise, AKP'nin düpedüz vahşetini “rahatsızlık verici ve endişelendirici olaylar” diyerek iyice küçülttükten sonra AKP'nin icraatını hâlâ övebildi. AKP'nin sistemli gericilik, vurgun ve savaş politikasını “Son on yılda Türkiye'nin politik ve ekonomik özgürlük yolunda katettiği takdire değer yolculuk” olarak tanımladı.
Avrupa Parlamentosu
Avrupa Parlamentosu'nun “son dönemde Türkiye konusunda aldığı en sert karar” diye nitelenen 12 Haziran tarihli kararında bile AKP'ye itiraz söz konusu olmadı. AKP çerçevesi korundu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yaklaşımından üzüntü duyulduğu belirtilirken Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ile Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün yaklaşımı övüldü.
Kararın ilgili bölümü şöyle: “Uzlaşma adına geri adım atmak, özür dilemek veya halkın önemli bir kesiminin reaksiyonlarını anlamaya çalışmak konusundaki isteksizlikleri sadece daha fazla kutuplaşmaya yol açan Türk Hükümeti ve Başbakan Erdoğan’ın tepkilerini üzüntüyle karşılıyoruz.
Cumhurbaşkanı Gül’ün ılımlı yaklaşımını, Başbakan Yardımcısı Arınç’ın yaralananlardan özür dilemesini ve gerilimi gidermek amacıyla Taksim Platformu ve muhaliflerle diyaloga girmelerini memnuniyetle karşılıyor; Türk hükümetiyle barışçıl eylemciler arasındaki diyalogun öneminin altını çiziyoruz.”
İşbirlikçi AKP
Türkiye halkı AKP'nin gericiliğine ve faşizmine karşı mücadele ederken aslında AKP'nin icraatından en büyük faydayı sağlayan ABD ve AB emperyalizmine karşı da mücadele ediyor. AKP emperyalizmin Türkiye'deki taşeronudur. ABD ve AB'nin işbirlikçisi tekelci sermayenin yürütme komitesidir. AKP'ye karşı laiklik, demokrasi ve sosyal adalet mücadelesi ABD, AB ve NATO'ya karşı bağımsızlık, bağlantısızlık ve barış mücadelesiyle iç içe. Türkiye halkının görkemli Mayıs-Haziran 2013 Direnişi, işçi sınıfının, emekçi kitlelerin, sade yurttaşların ülke çapındaki büyük demokratik ayaklanması, antiemperyalist bir nitelik taşıyor.