
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile heyetinin Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna katılmak ve Beyaz Sarayda Trump ile görüşmek üzere 19 Eylül 2025’te Amerika’ya gitmesinin hemen öncesinde, 18 Eylülde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli yazılı bir açıklama yaparak Türkiye, Rusya ve Çin arasında ittifak kurulmasını önerdi.
Bahçeli şöyle dedi: “Dünyaya meydan okuyan ABD-İsrail şer koalisyonuna karşı akla, diplomasiye, siyasetin ruhuna, coğrafi şartlara ve yeni yüzyılın stratejik ortamına en uygun seçenek ‘TRÇ' ittifakının inşa ve ihya edilmesidir. TRÇ ittifakının da Türkiye, Rusya ve Çin'den müteşekkil olması arzu ve önerimizdir. Çaresizlik, ümitsizlik ve çözümsüzlük kuraklıktır, durgunluktur, eylem ve düşünce boyutuyla içe kapanmaktır.”
Çarpıcı öneri ve yorumlar
Bahçeli’nin çarpıcı önerisi ilgiyle karşılandı ve her kafadan bir ses çıktı. Çünkü Bahçeli, Amerika ve NATO ile derin ilişkilerle, Rusya’ya ve Çin’e karşı köklü düşmanlıkla bilinen bir hareketin lideriydi. Üstelik, en son, Amerika’nın yıllardır Türkiye’ye dayattığı Osmanlı millet sistemine dönme, ulus devletten vazgeçip dinlere, mezheplere ve etnik topluluklara devlet yönetiminde kotayla yer verme projesinin bayraktarlığını yapmıştı.
Bilindiği gibi, Erdoğan altı yıl sonra ilk kez Beyaz Saraya davet ediliyor ve siyasal gözlemcilerin çoğu, iktidarın dış politikada rotayı olabildiğince Amerika’ya doğru kırmaya karar verdiğini belirtiyor.
Bu bilgi ışığında, Bahçeli’nin önerisi, kimi ilerici yurtsever yazarlar tarafından “tarihî” olarak tanımlandı. Amerikancılığıyla bilinen çevrelerde ise öneri “anlaşılmaz,” “yersiz” ve “garip” bulundu. Kimileri bu önerinin samimi olup olmadığı üzerinde dururken, kimileri TRÇ’nin Erdoğan’dan habersiz mi yapıldığını, yoksa Erdoğan’la birlikte mi kararlaştırıldığını tartıştı. Kimileri bu önerinin Erdoğan’ın Amerika’yla pazarlığında elini rahatlatmak için taktik olarak öne sürüldüğünü, kimi Amerikancılar ise Erdoğan’ın işini zorlaştırmak üzere kasıtlı olarak ortaya atıldığını iddia etti. Kimileri, bu önerinin Amerikancılığı kesinlikle reddeden ilerici yurtsever devrimci muhalif güçlerin kafasını karıştırmak için tezgâhlandığını yazdı. Kimileri önerinin, denge politikasından uzaklaşılmasından hoşlanmayacağı belli olan Rusya ve Çin’i yatıştırmak üzere sunulduğunu söyledi. Kimileri düpedüz “Ağam bizimle eğlenir” yorumunda bulundu. Bir gazeteci öneriyi Nev York’ta doğrudan doğruya Erdoğan’a sordu, “Öneriyi tam takip edemedim, hayırlısı olsun” yanıtını aldı!
Yeni ortam, yeni yorum
Beyaz Saraya giden heyetin Amerikan politikalarına olabildiğince uyum sağlama yaklaşımı Trump yönetimince tabii ki sevinçle karşılandı. Fakat Amerikan tarafı heyetin beklentilerini boşa çıkardı, Türkiye’nin lehine sayılabilecek somut bir karşılık vermekten kaçındı.
Bahçeli, işte bu ortamda, önerisini açıklamaya ve ayrıntılandırmaya girişti. Ancak ayrıntılara girdikçe, başlangıçta “dünyaya meydan okuyan ABD-İsrail şer koalisyonuna karşı” olduğunu söylediği ve “akla, diplomasiye, siyasetin ruhuna, coğrafi şartlara ve yeni yüzyılın stratejik ortamına en uygun seçenek” olarak tanımladığı Türkiye, Rusya, Çin ittifakı önerisini yumuşattığı ve koşullara bağladığı görüldü.
Hem Doğu hem Batı
Bahçeli’ye göre, “Türkiye bölgesel bir güç olmanın da ötesine geçerek hem Batı hem de Doğu ile diyalog kurabilen nadir bir ülke örneği sergileyerek Asya’daki güvenlik ve politik denklemi etkileyebileceğini göstermektedir. Bu girişimler esasen yeni de değildir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk döneminden itibaren de Türkiye milli hedefler ve menfaatler doğrultusunda Selçuklu kartalı misali hem Doğu'ya hem de Batı'ya bakan bir anlayışla Türkiye merkezli politikalar belirlemiştir.”
“Türkiye’nin jeopolitik ve jeostratejik konumu temkinli, tedbirli ve çok boyutlu bir dış siyaset takibini gerektirmektedir. Bizim TRÇ ittifakı önerimiz de bu doğrultudadır” diyen Bahçeli, TRÇ’yi “öncelikle bir ‘askerî blok’tan ziyade enerji, ulaştırma, sanayi/teknoloji, finans ve kriz diplomasisi alanlarında işlevsel yakınsama yaratmayı hedefleyen, katmanlı bir ortaklık modeli olarak” tasavvur ettiğini ve “Türkiye’nin mevcut güvenlik mimarisini (NATO) bütünüyle ikame etmeye yönelen bir adım olarak” görmediğini vurguladı.
NATO üyeliği
Önerisine Amerika’nın İsrail’le birlikte “dünyaya meydan okuyan şer koalisyonu” olduğunu söyleyerek başlayan Bahçeli, bu öneriyi çürüten bir başka öneriyle devam ediyor ve Türkiye’nin Amerika’nın kesin güdümünde hareket eden saldırgan savaş örgütü NATO’ya üye olmasının Türkiye’ye güvenlik sağladığını öne sürüyor. Fakat ona göre, bu güvenlik, “Türkiye’yi NATO içinden gelebilecek muhtemel saldırılara karşı koruma”dan öteye geçemiyor.
Saldırgandan sözüm ona korunmak için aynı saldırganın örgütüne girmenin mantığını bir türlü anlamasak da, Bahçeli aynen şöyle diyor: “Türkiye’nin NATO üyeliği eğer Türkiye’yi NATO içinden gelebilecek muhtemel saldırılara karşı korumanın ötesine geçemiyorsa, bazı NATO müttefiklerimiz en hayati önceliklerimizi ve taleplerimizi görmezden gelebiliyorlarsa, kamuoyunda da bu noktada ciddi bir tepki yükselmişse, Türkiye’nin tarihsel vizyonuyla mütenasip biçimde her iki yöne bakma zamanı gelmiştir.”
İçerik değişti
Demek ki Bahçeli, Türkiye-Rusya-Çin ittifakı söylemini sürdürse de içeriğini çok farklılaştırmış bulunuyor. Bahçeli aslında ilk baştaki önerisinden vazgeçti. TRÇ ittifakını Amerika’ya, NATO’ya, emperyalist savaş blokuna karşı korunma, savunma, direnme, mücadele birliği olarak değil, sınırlı bir denge politikasının ögesi olarak öneriyor. Önerisine getirdiği yorum, artık AKP’yi rahatsız edecek nitelikte değil. Erdoğan, örneğin, Bahçeli’nin “TRÇ tasarımı”yla murat ettiğini söylediği şu hedeflere rahatlıkla katılacak ve hatta zaten böyle bir politika izlediğini iddia edebilecektir: “TRÇ tasarımı; öncelikle sivil-ekonomik alanlarda çeşitlenme, dış ekonomik şoklara karşı dayanıklılık, diplomatik masada pazarlık gücü ve ara buluculuk kapasitesinde artış, orta-yüksek teknolojiye geçişte yerelleşme ve ihracat etkileri gibi kazanımlar sağlayabilir.”
Sınırlı dengeciliği zenginleştirme çabası
Bahçeli, Türkiye’nin NATO’da kalması fakat Doğu ile Batı arasında mümkün olduğunca denge kurması şeklinde sıradanlaştırdığı önerisini, son olarak, Türkî devletlere ve Türk Devletleri Teşkilatına işaret ederek zenginleştirmeye çalışıyor. Türkiye’nin denge politikasını Türkî devletleri arkasına alarak sürdürmesini öneriyor.
Bahçeli şöyle diyor: “Avrasya’nın ortası Türk Dünyasıdır. Bu bölgede artık bugün bir uluslararası aktör olarak Türk Devletleri Teşkilatı bulunmaktadır. Beş daimi üyesi, üç gözlemci üyesi vardır. Bu devletler geleceğe birlikte yürümek istemektedirler. Bunların içinde NATO üyesi olan Türkiye olduğu gibi, hem Kolektif Güvenlik Antlaşması (KGA) örgütü üyesi hem Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) üyesi olan Kazakistan ve Kırgızistan da vardır. Keza Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan, Şangay İşbirliği Örgütüne (ŞİÖ) de üyedirler. Bu etki gücü yüksek yapıların merkezinde Rusya ve Çin’in bulunduğu da bilinmektedir. Türk Devletleri Teşkilatı (TDT); Batı, Rusya ve Çin arasındaki mücadelede cazibe ve güç merkezi olabilecektir. Bunun için Avrasya coğrafyasının üç gücünün eşit konumlarda bir araya gelişi esastır. Bunlar Türkiye, Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyetidir.”
Yapılması gereken
Emperyalist işgalcilere ve işbirlikçi padişahlığa karşı Türkiye devrimini başararak Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkı, anayasalara yazdırdığı bağımsız bütün laik demokratik sosyal hukuk devletinde yaşama iradesini sürdürüyor. Bu iradenin gereği, Amerika’ya, NATO’ya, emperyalizme ve sömürgeciliğe, İsrail’in de asli üyesi olduğu emperyalist savaş blokuna karşı kararlı mücadeledir. İnsanlığın başına bela olan bu güçlere karşı direnen bütün ülkelerin birliğini kurmak için çalışmak zorundayız.
Amerika’ya yanaşarak, ülkeyi Amerika’ya ve İsrail’e hizmet eden üslerle doldurarak, NATO’da kalarak ne bağımsızlığımız ve egemenliğimiz korunabilir, ne Filistin halkına yardımcı olunabilir, ne de sözüm ona denge kurulabilir. Denge, dengesizliği yaratan saldırganlara karşı direnerek sağlanacaktır. Türkiye halkı, ulusal demokratik güçler, Bahçeli’nin NATO’da kalmayı savunarak sıradanlaştırdığı dış politika önerisini bu olgular ışığında değerlendiriyor.