Kürt meselesinde barışçı çözüme kapı açmak amacıyla Kürt tutuklu ve hükümlülerin 12 Eylül 2012'de başlattığı açlık grevleri bu sabah sona erdi. Ölüm orucuna dönüşen ve kitlesel katılımlarla 10 bini aşkın kişiyi kapsayan grev 68. günündeydi.
Açlık grevcilerinin sözcüsü Deniz Kaya, greve Öcalan'ın çağrısını dikkate alarak son verdiklerini belirtti. Dün İmralı'da kardeşi Mehmet Öcalan'la görüşen Abdullah Öcalan, açlık grevinin yerini bulduğunu ve amacına ulaştığını belirterek, grevcilerin hiçbir tereddütte kalmadan bir an önce eylemlerini sona erdirmeleri çağrısında bulunmuştu.
Sevindirici gelişme
Hapishanelerde yeni ölümlere yol açmadan açlık grevine son verilmesini olumlu bir gelişme olarak sevinçle karşılıyoruz. Sevincimiz, insan yaşamına saygının gereği olduğu kadar, uygun şekilde değerlendirilmesi durumunda bu kararın Kürt meselesinde savaş politikasına son vermenin yolunu açabilecek bir gelişme olmasından kaynaklanıyor. Yeni bir “Hayata Dönüş” katliamının önlenmiş olması halklarımızın ortak geleceği açısından büyük anlam taşıyor.
Eşitlik ve özgürlük anlayışı
Emperyalist savaş bloku bölge çapında saldırıya geçti. Emperyalizmin bölgedeki gerici-faşist taşeronlarını kullanarak örgütlediği istilacı ölüm mangaları Suriye'yi yakıp yıkıyor. Sömürgeci İsrail'in Filistin'e yönelik yeni vahşeti beşinci gününe girdi. Gazze füzelerle ve bombalarla dövülüyor. Ülke ve bölge halkları arasında dostluk, dayanışma ve birlik olmadan emperyalizmin oyunlarını boşa çıkaramayız. Ülke ve bölge halkları arasında dostluk, dayanışma ve birlik ise taraflar eşit ve özgür olmadan gerçekleştirilemez.
Somut adımlar
Eylemcilerin açlık grevini bitirme kararını işte bu anlayışla değerlendirmeliyiz.
Hükümet grevcilerin özenle tedavi edilmesi için gereken koşulları sağlamalıdır. Grevcilere kalıcı sakatlıkları ve ölümleri engelleyecek şekilde tıbbi bakım sunulmalıdır.
Hükümet gülünç bahanelere sarılmadan İmralı tecridine derhal son vermelidir. Avukatlarla ve ziyaretçilerle görüşme hakkı kısıtlanamaz.
Anadilde savunma tasarısı halkların ve dillerin eşitliği ruhuyla yasalaştırılmalıdır. Sanıkların kendi dilinde savunma yapmasının temel bir hak olduğu kabul edilmelidir. Tasarıda yer alan “Kendi paranla tercüman tut” dayatması kapitalist bir öğedir. Hakimlere “yargılama sürecini uzatmama” adına sanıkların kendi dilinde savunma yapmasını durdurma yetkisi tanınması kabul edilemez. Kendi dilinde savunma, soruşturma ve kovuşturmanın her aşamasında geçerli hak olarak tanımlanmalıdır.
Kısacası, kapitalizm ile despotizmi ve şovenizmi harmanlayan bir yasadan hayır gelmez. Yasa eşitlik ve özgürlük ruhuyla kaleme alınmalıdır.
Bu acil adımların ardından barışçı çözüm için müzakerelere başlanmalıdır. Genel af çıkararak, hayatın her alanında dil özgürlüğünü tanıyarak ve her halkın kendi kendini yönetip halk egemenliği ilkesinden yararlanmasını sağlayarak kardeş kavgasını gerçekten durdurabilir, barışa ulaşabiliriz.