AKP iktidarı milyonlarca çocuğu, genci ve onların ailelerini; yani, toplumun bütününü ilgilendiren genel eğitim sistemini kökten geriye götürecek bir adım için harekete geçti. Başta eğitim sendikaları olmak üzere toplumun hiçbir kesimiyle tartışılmadan bir oldubittiyle Meclis'e sevkedilen tasarı işçi sınıfının, emekçi halkların, kadınların, aydınların, çocukların ve gençlerin uzun soluklu mücadelesiyle yirminci yüzyıl boyunca elde ettiği bütün hakları geri alma amacını taşıyor.
Bu tasarı yasalaşıp uygulandığında Türkiye'de zaten çok sınırlı, güdük ve yetersiz olan laiklik, kadın hakları, çocuk hakları, gençlik hakları ve bilimsel düşünce ortadan kaldırılmış olacak. Başta kız çocukları olmak üzere bütün çocuklar, başta genç kadınlar olmak üzere bütün gençler, işbirlikçi-dinci kapitalizmin bugünkünden çok daha ağır biçimde sömürülen, bu ağır sömürüye sessizce katlanmaları için dinci dogmalarla uyuşturulmuş köleleri durumuna düşürülecekler.
Yeni resmî ideoloji
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bu tasarının işaretini 31 Ocak 2012'de AKP grup toplantısında yaptığı konuşmasında “Biz dindar gençlik yetiştirmek istiyoruz” diyerek vermişti.
Devletin laiklik ilkesinden vazgeçip düşünce ve inanç özgürlüğünü açıkça ayaklar altına almasını doğal gören bu despotik anlayışa gelen tepkiler üzerine Erdoğan, ertesi gün (1 Şubat) AKP il başkanları toplantısında, “Peki siz bizden ateist bir nesil yetiştirmemizi mi bekliyorsunuz? O belki sizin işiniz, sizin amacınız olabilir. Ama bizim öyle bir amacımız yok” demişti.
Erdoğan, “Dindar gençlik yetiştirmek istiyoruz” hedefini eleştiren kesimlere, 6 Şubatta öğrencilere tablet dağıtma töreninde yaptığı konuşmada bir kez daha şöyle seslenmişti: “Bir haftadır köşelerinde yazanlara sesleniyorum, bu gençlerin tinerci olmasını mı istiyorsunuz; büyüklerine isyankâr olmasını mı istiyorsunuz; milli, manevi meselesi olmamasını mı istiyorsunuz? Biz bu konuda sizinle anlaşamayız. Başınızı önünüze alın da, hem dindar hem çağdaş bir nesil nasıl yetişir onu düşünün.”
Erdoğan, 19 Şubat günü AKP İstanbul İl Gençlik Kolu Kongresi'ne evinden telekonferansla seslenirken hedefini daha ayrıntılı biçimde açıklamıştı. Dinci faşist Necip Fazıl 'ın “Gençliğe Hitabesi”nden alıntılar yapan Erdoğan şöyle konuşmuştu: “Dünya ile rekabet edebilen, dünyayı yakından takip eden, meselelere sahip çıkan, bir ayağı bu topraklarda, diğer ayağı ile alemleri gezen bir gençlik tahayyül ediyoruz. En önemlisi de milli, manevi değerlerine sahip çıkan, onları yaşatan, geleceğini geçmişinden aldığı güç, gurur ve ilhamla şekillendiren bir gençlik tasavvur ediyoruz. Altını çiziyorum, modern, dindar bir gençlikten bahsediyorum. Dininin, beyninin, ilmininin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı bir gençlikten bahsediyorum. Kökü ezelde, dalı ebedde bir sistemin aşkına, vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrakine sahip bir gençlikten bahsediyorum.”
Erdoğan'ın sistemli olarak dile getirdiği bu hedefler, sosyalizme ve demokrasiye düşman milliyetçi-mukaddesatçı Türk aşırı sağının temel tezlerini yeni resmi ideoloji durumuna yükseltme anlamına geliyor. Bu hedefler doğrultusunda hazırlanan tasarı, eğitim-öğretim sistemini bütünüyle dinselleştiriyor ve kılcal damarlarına kadar kapitalistleştiriyor.
Tasarı neyi getiriyor
AKP'nin tasarısı 8 yıllık eğitime son veriyor. Genel eğitimi, 12 yıla yükseltme perdesi altında, bütün emekçi çocukları, özellikle de kız çocukları açısından fiilen 4 yıla indiriyor.
Tasarı dördüncü sınıftan sonra kesintisiz eğitimi ortadan kaldırıyor. Bütün emekçi çocuklarını genel eğitim sisteminin dışına çıkararak daha çocuk yaşta meslek eğitimine mahkûm ediyor. Onları, bilim, felsefe, sanat, edebiyat, siyaset, hukuk eğitiminden yoksun bırakıyor. Çıraklık yaşını indirerek aşırı sömürü ve kölelik anlamına gelen çocuk işçiliğini daha da yaygınlaştırıyor.
Tasarı dördüncü sınıftan sonra örgün öğretim sisteminden açık öğretim sistemine geçişin yolunu açıyor. Tasarı, yoksul aileleri destekleyecek, eğitimi parasız yapacak, çocukların yemeğini, giyimini, kitaplarını kamu kaynaklarıyla karşılayacak yerde; bu ailelerin geçim kaygısıyla çocuklarını erken yaşta okuldan alıp işe vermesini meşrulaştırıyor. Kız çocuklarını eve kapatmanın, evde ve din kurslarında beyinleri yıkanarak erkeğine köle küçük ev kadınları olarak yetiştirmenin kapısını ardına kadar açıyor.
Tasarı, imam hatip liselerinin orta bölümünü meslek okulu adı altında yeniden açıyor.
Tasarı okul öncesi eğitimi zorunlu olmaktan çıkarıyor.
Tasarı, parasız, nitelikli, kamusal, bilimsel eğitimin en küçük izini bile toptan ortadan kaldırıyor. Bütün öğrencileri egemen Sünni Müslüman inancı doğrultusunda asimile eden, düşünce ve inanç özgürlüğünü yok eden, egemen mezhep dışında bütün düşünce ve inanç sahiplerini baskı altına alan Din Kültürü ve Ahlak dersini kaldırmadığı gibi, ikinci bir din dersini birinci sınıftan itibaren zorunlu kılıyor.
Tasarı, içi boşaltılmış laikliğin artık kabuğunu da bir kenara atıyor. Eğitim-öğretim sistemi egemen Sünni dogmaların tekeline bırakılıyor. Ateistler, agnostikler, laikler, Aleviler, Hıristiyanlar, Yahudiler, Ezidiler ... ikinci sınıf yurttaş kategorisinden bile çıkarılıyor; izi kalmaması gereken sapkın düşünce sahipleri olarak hedef tahtasına oturtuluyor.
Egemenlerin yeni sentezi
Tasarı, Türkiye egemen sınıflarının milliyetçilik, İslamcılık, Batıcılık akımlarını çeşitli dozlarda birleştirerek oluşturdukları kapitalist ideolojinin yeni bir aşamasını, yeni sürümünü temsil ediyor.
Tek parti döneminde egemen siyasi düşünceyi oluşturan Kemalizm, Türk-Batı sentezine dayanıyordu. Din öğesini siyasetin, eğitimin ve günlük hayatının dışına çıkarıyor; sınırlı bir laikliği öngörüyordu.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Amerikan emperyalizmine teslim olan işbirlikçi egemen sınıflar, din öğesini adım adım siyasetin, eğitimin ve günlük hayatın içerisine yeniden soktu. Laiklik ilkesini yavaş yavaş elden çıkardı. Türk-Batı sentezine dayanan Kemalizm, Türk-İslam-Batı sentezi doğrultusunda yeniden yorumlandı.
12 Eylül 1980 faşizmi bir yandan Kemalizmi/ Atatürkçülüğü devletin, partilerin, eğitimin, bütün yurttaşların resmî ideolojisi olarak dayatırken, aslında zorunlu din dersini getirerek ve Diyanet İşleri Başkanlığı'nı olağanüstü güçlendirerek Türk-İslam-NATO sentezini zor kullanarak yerleştirdi.
12 Eylül rejimini “dışa açılma ve dinsel değerlere dönüş” bayrağı altında parlamenter görünümle sürdüren Turgut Özal'ın muhafazakâr-liberal ANAP iktidarı dinselleştirmeyi daha da hızlandırdı. 12 Eylül-ANAP-Refahyol uğraklarından sonra, Kemalizmin laiklik doğrultusundaki kısa erimli ve güdük 28 Şubat 1997 parantezini savuşturan AKP, iktidarının 10. yılında artık İslam-Türk-NATO sentezini yeni resmi ideoloji olarak bütün topluma dayatıyor.
Tasarının genel bağlamı
AKP'nin tasarısı, emperyalizmin Türkiye'de, bölgede ve dünyada işçi sınıfını ve emekçi halkları 20. yüzyılın bütün kazanımlarından yoksun bırakmayı amaçlayan gerici-karşıdevrimci saldırısının bir parçası olarak gündeme geliyor.
Bilindiği gibi, ABD emperyalizmi, ülke ve bölge planlarına engel olarak gördüğü komünistleri, sosyalistleri, Kürt yurtseverlerini, bağımsızlık ve demokrasi yanlısı devrimci-ilerici güçleri AKP-Gülen koalisyonu eliyle hapse tıktırmıştı.
ABD, son dönemde, bütün bölgede dinci güçlerle işbirliği politikasını daha da koyulaştırdı. Bu politikaya uygun olarak, bizzat kendi yönlendirmesiyle 2002'den bu yana AKP iktidarının yolunu açan laik görünümlü sağcı, işbirlikçi generalleri bile feda etme noktasına geldi. İşbirlikçi AKP, ABD emperyalizminin bu politika değişikliğinden güç alarak yeni bir hamle yapıyor.
Demek oluyor ki, bu tasarıyı durdurmak için mücadele, Türk, Kürt, Arap, Fars halklarını mezhep savaşlarıyla birbirine kırdırmak isteyen emperyalizmin ve işbirlikçi-komprador oligarşilerin oyununa karşı işçi sınıfının ve emekçi bölge halklarının birleşik mücadelesinin bir parçasını oluşturuyor. Kapitalizmin hizmetinde dinsellikle sarmalanmış kopkoyu bir şovenizmi emperyalizmin vurucu gücü NATO'nun ve İsrail'in çıkarları uğruna yeni kuşaklara dayatma politikasına karşı durmak; işçi sınıfının, emekçilerin, halklarımızın bugünü ve yarını açısından can alıcı önem taşıyor.