I. Amerikancı-gerici darbe
Amerikan emperyalizmi ile işbirlikçi AKP'nin 24 Temmuz 2015'te gerçekleştirdiği darbeden bu yana ülkemiz ağır bir felaketin ortasında bulunuyor. Darbe Türkiye'yi Amerikan emperyalizmine tekrar kayıtsız şartsız bağladı ve başta İncirlik olmak üzere ülkenin bütün askerî üslerini ve imkânlarını Amerika'ya açtı. Bunun karşılığında, Erdoğan-AKP yönetimine; gericilik, vurgunculuk ve savaş rejimini istediği gibi sürdürme; 7 Haziran seçiminin sonuçlarını iptal etme, her türlü zorbalığa başvurarak tek başına iktidar şansını zorlayacağı yeni bir seçime gitme yetkisi tanındı.
Kontrollü kaos
24 Temmuz darbesi, ABD'nin meşhur “kontrollü kaos” teorisinin uygulanması anlamına geliyordu. ABD'nin, karşıt güçleri birbirine kırdırırken ayrı ayrı mavi boncuk verdiği ve yüzüne güldüğü bu güçleri kendine mecbur etmesini öngören, onları kendi kapsamlı stratejisine uygun olarak güdümlemesini gerektiren bu acımasız teoriye uygun olarak, ülke kan gölüne döndü. Erdoğan-AKP yönetiminin “teröre karşı savaş”, PKK'nin “serhildan” ilan ettiği bu süre içinde yüzlerce insan öldü.
Suruç, Dağlıca, Iğdır, Ankara katliamlarııyla güdümlenen 1 Kasım seçimiyle, 7 Haziran seçimi geçersiz kılındı. Adı geçen katliamların aslî sorumlularından biri olan, Mondros mütarekesi benzeri İncirlik anlaşmasıyla ülkeyi Amerikan emperyalizmine, NATO'ya toptan teslim eden; türlü çeşitli terör örgütlerine verdiği çok yönlü destekle ülkeyi uçurumun kenarına getiren gericilik, vurgunculuk ve savaş rejimi, kendini sözüm ona “terörle mücadele”nin ve “istikrar”ın temsilcisi olarak pazarlamayı becerdi. Böylece AKP iktidar gasbını sürdürdü. Erdoğan sultan-halife karması başkanlık rejimini yeniden zorlama imkânına kavuştu.
Rus uçağını düşürme provokasyonu ve Musul Başika'ya Irak hükümetinden izinsiz 600 asker ve 25 tank gönderme fiyaskosuyla devam eden darbe, AKP'nin İsrail'le anlaşmasıyla hızlandı ve şu anda Kürt illerinde sokağa çıkma yasakları ve hendek savaşıyla devam ediyor.
Gericilik, vurgunculuk ve savaş rejimine karşı halkın Mayıs-Haziran 2013'te ortaya koyduğu büyük direniş iradesini ortadan kaldırmayı ve ülkeyi tekrar NATO'nun ön cephe ülkesi durumuna getirmeyi amaçlayan Amerikancı-gerici darbe, Türkiye'nin tıpkı 1950'lerde olduğu gibi Amerika'nın tam uydusu yapılmasına, Suriye, Irak ve Rusya halklarına karşı bilinçsiz alet olarak kullanılmasına yol açtı. Amerika'nın kontrollü kaos politikasıyla ülkeye adım adım Türklerin ve Kürtlerin birbirini boğazlayacağı gerici bir iç savaş dayatılıyor. Türkiye, emperyalizmin, siyonizmin ve gericiliğin Suriye ve Irak'ta da arzuladığı biçimde etnik ve mezhepsel temelde ayrışmış bölgeler, kantonlar ve cepler ülkesine dönüştürülmek isteniyor.
II. Emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı bölgesel hamle
24 Temmuz'da gerçekleştirilen Amerikancı-gerici darbenin Suriye ve Irak'a yönelik yıkıcı bölgesel sonuçları da vardı. ABD ile AKP hükümeti arasında yapılan anlaşmayla Türkiye'nin askerî üslerinin Amerikan ordusuna kayıtsız şartsız açılması; Suriye, Irak, İran ve Rusya hükümetlerini alarma geçirmişti:
- Reyhanlı'dan yönetilen “operasyon odası”nın çekip çevirdiği El Kaideci ve İhvancı dinci çetelerin İdlib istilasını, Lazkiye ve Hama'ya yönelik saldırılarını değerlendiren;
- Aynı şekilde, Ürdün'den yönetilen “operasyon odası”nın çekip çevirdiği El Kaideci ve İhvancı dinci çetelerin Dera, Kuneytra ve ve Suveyde'deki istila ve saldırılarını dikkate alan;
- ABD'nin bir yıl boyunca IŞİD'e karşı yürüttüğü hava harekatının aslında IŞİD'i kontrollü olarak kalıcılaştırma amacı taşıdığını saptayan;
- Yine ABD'nin Barzani kuvvetleri, PKK ve PYD'yle kurduğu askerî ilişkilerin Suriye ve Irak'ı parçalama niyetiyle kötüye kullanıldığını gözleyen;
- ABD ve AKP arasında yapılan anlaşmayla Suriye'de Cerablus-Azez bölgesinde sözüm ona “güvenli bölge” kurulması planlarının uygulanabilir duruma geldiğini belirleyen; bu ülkeler emperyalist savaş blokunun kanlı planını durdurmak üzere bir savunma harekâtı başlattılar.
Rusya'nın, Suriye'de IŞİD'e ve diğer El Kaideci, İhvancı terör örgütlerine karşı 30 Eylül'de hava harekâtına girişmesiyle ABD, Fransa, İngiltere, İsrail, Arabistan, Katar ve AKP'nin sömürgeci planları ağır darbe aldı. İnisiyatif, vatanını savunan Suriye ve bölge yurtseverlerine geçti.
III. Emperyalizmin bölgesel planı
Bölge ülkelerinin ve Rusya'nın hamlesi karşısında Irak'ı ve Suriye'yi bütünüyle köleleştirmeyi beceremeyeceklerini gören emperyalist blok, bu ülkeleri mezhepsel ve etnik temelde oluşturulacak bölgelere, kantonlara, ceplere bölme politikasına daha sıkı sarıldı.
ABD adına durum çözümlemesi yapan meşhur Dış İlişkiler Konseyi'nin başkanı Richard N. Haas, 10 Ekim Ankara katliamından sadece 5 gün sonra yayınladığı “Putin'i Suriye'de Sınamak” başlıklı yazısında
Rusya'yı tehdit ederek şöyle diyor:
“Fakat kuvvet kullanmanın da bir sınırı vardır. Eğer başarının tanımı Esad hükümetinin ülke topraklarının ana kütlesi üzerinde tekrar hakim olmasını sağlamak ise, Rusya'nın Suriye'deki müdahalesi başarıya ulaşamaz. Putin'in politikası, olsa olsa, görece olarak güvenli bir cep kurma sonucunu verebilir. Üstelik bu mütevazı hedefe ulaşmak bile çok pahalıya patlayabilir. Çünkü IŞİD de güç kazanıyor. Doğrudan doğruya Rusya da büyük bedel ödemek zorunda kalabilir: Moskova'da intihar saldırılarının (Ankara'daki son saldırı gibi) yapılması, sadece bir zaman meselesidir.”
(Testing Putin in Syria, Project Syndicate, 15 Ekim 2015. https://www.project-syndicate.org/commentary/testing-putin-syria-militar...)
Richard N. Haas, yaptığı durum değerlendirmesi temelinde ABD'nin izlemesi gereken politikayı da şöyle özetliyor:
“Bu arada, ABD ve diğerleri çift hatlı bir politika gütmelidir. Birinci hat Suriye'de sahadaki güç dengesini düzeltecek adımların atılmasını sağlamalıdır. Bunun anlamı, Kürtlere ve seçme Sünni aşiretlere yardımı arttırmak ve IŞİD'e karşı hava saldırılarını sürdürmektir. Bu gayretlerimizin sonucu olarak görece güvenli cepler ortaya çıkmalıdır. Şu an ve görülebilir gelecek için mümkün olan en iyi sonuç, ceplerden veya kantonlardan oluşan bir Suriye'dir. Suriye topraklarının bütünü üzerinde tekrar kontrolü sağlamış bir Suriye hükümeti ABD için de, başkaları için de yaşamsal bir ulusal çıkar konusu değildir; gereken şey, IŞİD'i ve benzeri grupları zayıflatmaktır. İkinci hat, ABD ve diğer hükümetlerin; Rusya'nın (ve hatta İran'ın) katılımına açık bir siyasal süreci sürdürmesidir. Bu hattın amacı, Esad'ı iktidardan uzaklaştırmak ve yerine, hiç olmazsa Esad'ın Alevi tabanından ve mümkünse, Sünnilerin bir kısmından destek alacak bir hükümet kurmaktır.” (Aynı yazı)
ABD, bu değerlendirme ışığında, Ankara katliamının daha ertesi günü, 11 Ekim'de, PYD kuvvetlerine 50 ton silah ve mühimmat indirdi. Hemen ardından, Suriye'nin her yanındaki dinci terör çetelerini tanklara ve zırhlı araçlara karşı gelişmiş TOW silahlarıyla donattı. İncirlik üssüne A 10 ve F 15'lerden oluşan yeni uçak filoları yerleştirdi. PYD kuvvetlerini eğitmek ve yönetmek üzere ABD özel kuvvetlerinden 50 kişilik bir birliği Suriye topraklarına gönderdi.
Suriye ve Irak yurtseverliğini, her köken ve inançtan halkların birlikte yaşama iradesini yok sayan bu girişimlerin ne sonuç vereceğini ileride göreceğiz. Biz Suriye'yi mezhepsel ve etnik temelde 3 veya 5 parçaya, Irak'ı yine mezhepsel ve etnik temelde 3 parçaya bölme planlarının bozguna uğrayacağına inanıyoruz.
III. PKK'nin politikası
PKK, ABD önderliğindeki emperyalist blokun bölge ülkelerini etnik ve mezhepsel temelde bölme planlarına nesnel olarak uyumlu davranıyor. Emperyalizmin güdümündeki gerici-faşist çetelerin istilasına karşı meşru Suriye ve Irak hükümetleriyle ittifak kurmak yerine, saldırgan ABD'yle askerî işbirliğine giren ve bu iki ülkede kantonlar politikası izleyen PKK, Türkiye'deki Kürt illerinde yürüttüğü “hendek savaşı”yla aynı politikayı hayata geçiriyor. Suriye, Irak ve Türkiye halklarına karşı konumlanmayı, devrimci halk güçleri yerine emperyalizme ve gericiliğe sarılmayı gerektiren bu politika sadece bölge halklarına değil, bizzat Kürt halkına da ağır zararlar veriyor.
Hendek savaşı, ABD'nin kontrollü kaos planı çerçevesinde yer alıyor. İster AKP'yle uzlaşmayla sonuçlansın, ister gerici bir iç savaş dayatması olarak sürsün, emperyalizmle doğrudan ve dolaylı işbirliği politikası reddedilmelidir.
IV. Emperyalizm ve karşıtları
Kapitalizmin dünya çapındaki ekonomik krizini aşamayan emperyalist üçlü (ABD, AB, Japonya) ve işbirlikçileri NATO eliyle dünyayı adım adım savaşa sürüklüyor. Emperyalist üçlü, sömürü ve zulümden kurtulmaya çalışan işçi ve emekçi hareketlerini bastırmak, bağımsızlığını korumaya gayret eden ülkeleri tekrar köleleştirmek, iç ve dış politikalarında ayrı baş çekmeye cesaret eden Rusya ve Çin'i cezalandırmak ve parçalamak istiyor.
Bu amaçla, daha önce Afganistan, Filistin, Yemen, Yugoslavya, Sudan, Libya, Mısır, Irak ve Suriye'de yol açtıkları felaketleri Avrupa, Asya, Afrika ve Latin Amerika'nın diğer ülkelerine de yaymak için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. NATO'nun koordinasyonunda yerli orduları seferber etmenin yanı sıra, Ukrayna'da faşist-şovenist güçleri; Ortadoğu, Kafkaslar, Asya ve Afrika'da siyasal İslamcı-faşist güçleri; Avrupa'da hem ırkçı-faşist güçleri, hem siyasal İslamcı-faşist güçleri kullanıyorlar.
Emperyalist üçlünün bu küresel saldırı harekâtı adım adım kendi karşıtını da yaratıyor. Çin ile Rusya, Rusya ile İran, Çin ile İran, Rusya ile Hindistan, Çin ve Rusya ile Brezilya, Hindistan ve İran arasındaki yakınlaşma artıyor. Bu devletler ile emperyalist saldırıya karşı fiilen direnen ilerici yurtsever ülkeler arasındaki dayanışma da gelişiyor.
Küba devriminin önderi Fidel Castro'nun belirttiği gibi, Asya, Afrika ve Latin Amerika halkları ile Rusya ve Çin'in emperyalist üçlüye karşı birleşmesi, 1980'lerden beri içine itildiğimiz yeni barbarlık çağının karanlığından kurtulmak için zorunlu bir adım olarak gündeme geliyor.
V. Felaketten kurtulmak için
24 Temmuz darbesi Türkiye'nin iki yüz yıllık devrimci kazanımlarına yönelik tehlikeyi daha da büyütüyor. Gericilik, vurgunculuk ve savaş rejiminin Türk, Kürt, Arap, Fars ve Rus halklarına karşı oluşturduğu tehdidi daha da büyütüyor. Emperyalist savaş blokunun dünya işçi sınıfı, şehir ve köy emekçileri, sömürülen ve ezilen bütün dünya halkları için oluşturduğu tehlikeyi daha da ağırlaştırıyor.
Tehlike büyük; fakat bu tehlikeyi ortadan kaldırmak mümkündür. Türkiye'de, Ortadoğu'da ve bütün dünyada emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı mücadeleyi yükseltmek için örgütlenmeye, işçi ve emekçi kitlelerin devrimci ittifakını kurmaya, onun çevresinde bütün ilerici ve yurtsever güçlerin en geniş birliğini örmeye devam etmeliyiz.
Türkiye'de
Bu şartlarda sultanlığa-halifeliğe geri dönme fantezisine karşı mücadele; ülkemizi emperyalizme ve işbirlikçilerine kayıtsız şartsız peşkeş çekme girişimlerine karşı direniş; Türkiye'yi Suriye, Irak, İran ve Rusya'ya karşı NATO'nun tekrar sağlam ön cephe ülkesi durumuna getirme komplosuna karşı koyma daha da büyük önem taşıyor.
AKP hükümeti derhâl istifa etmelidir. Anayasayı ve kanunları açıkça çiğneyerek fiilî başkanlık yaptığını ilan eden Erdoğan derhâl istifa etmelidir.
Halkın Gezi direnişinden bu yana her yolla ortaya koyduğu iradesi doğrultusunda Türkiye'nin işçilerini, emekçilerini, bütün yurttaşlarını temsil eden birleşik, demokratik bir halk hükümeti kurulmalıdır.
Siyasal partilerin, işçi ve emekçi sendikalarının, demokratik kitle örgütlerinin, gençlik ve kadın derneklerinin, halk meclislerinin, yurttaş inisiyatiflerinin birleşerek oluşturacağı bu ulusal kurtuluş hükümeti, halkın kendi kaderini kendi eline almasını somutlaştırmalıdır.
Birleşik demokratik halk hükümeti, öncelikle yurttaşların özgürlük ve eşitlik içinde birlikte yaşama iradesi gereğince bütün terör çetelerini dağıtmalı, ülke çapında can güvenliğini sağlamalı, ülkemizi Amerikan-NATO üssü olmaktan çıkarmalı, başta Suriye ve Irak olmak üzere bütün komşularımızla dostluk kurmalı, sınırlarımızı Suriye ve Irak'ı yangın yerine çeviren terör çetelerine kapatmalı, sosyal adaleti ve kalkınmayı sağlamalı, tam bağımsız, demokratik, laik, sosyal cumhuriyeti gerçekleştirmelidir.
Erdoğan-AKP despotizminin neoliberal yağmasından hesap sormak, taşeron sistemini kaldırmak, Yeni Osmanlı hayaliyle başlattığı Suriye savaşını durdurmak, IŞİD, Nusra, El Kaide, İhvan, Fetih gibi kod adlarını kullanan cehennem zebanilerine verdiği desteği kesmek, eğitimde “dindar ve kindar nesiller yaratma”sını önlemek, zorunlu din derslerini kaldırmak, toplumumuzu Tanzimat öncesine döndürmeyi amaçlayan işçi, emekçi, kadın, gençlik düşmanlığına son vermek, Kürt meselesini barış ve eşitlik içinde çözmek, Alevi toplumunu ve bütün kültür gruplarını baskıdan kurtarmak, adalet ve hukuku egemen kılmak, yurttaş eşitliğini gerçekleştirmek görevi önümüzde duruyor.
TKP 1920, ülkemizi ve bütün yurttaşlarımızı felaketten kurtaracak birleşik, demokratik halk hükümeti için mücadeleye devam edecektir.
Bölgede
Türkiye, Suriye'nin egemenliğini çiğnemekten derhâl vazgeçmeli ve komşu Suriye halkını yaklaşık beş yıldır katleden terör çetelerine desteğini derhâl durdurmalıdır. IŞİD, El Kaide, Nusra, Ahrar el Şam, Fetih Ordusu, ÖSO, İhvan gibi çeşitli adlar taşıyan çeteler, sadece Suriye halkının değil, Reyhanlı, Cilvegözü, Niğde, Suruç ve Ankara katliamlarının açıkça kanıtladığı gibi, Türkiye halkının da düşmanıdır. Suriye halkı, yönetimi ve ordusu, istila altındaki topraklarını kurtarma ve ülkenin bütünü üzerinde halk egemenliğini tekrar kurma savaşını kazanacaktır. Türkiye halkı, Suriye'yi “kantonlar ve cepler ülkesi” olarak bölüp parçalamak isteyen emperyalist savaş blokunun uğursuz planlarına geçit vermeyecektir.
Türkiye, Irak'ın egemenliğini çiğnemekten derhâl vazgeçmeli, askerlerini çekmeli, Irak'ı bölme planlarından vazgeçmelidir.
Dünyada
Türkiye NATO'dan derhâl çıkmalı, Amerikan-NATO üslerini kapatmalı, emperyalist savaş blokuna karşı başta komşularımız olmak üzere bütün ezilen halklarla birleşmeli, Rusya, Çin, Hindistan ve Brezilya'yla dostluk politikası izlemelidir. Bütün dünya halklarıyla birlikte emperyalist saldırı ve savaşlara karşı koymalı, halkların barışını savunmalıdır.