PKK’nın silah bırakma ve fesih kararı

23 Mayıs 2025
1920 TKP, Toplumcu Kurtuluş Partisi logosu

Abdullah Öcalan’ın PKK’nın kongresini toplayarak silah bırakmasını ve kendini feshetmesini isteyen 27 Şubat 2025 tarihli çağrısını yanıtlayan PKK, 5-7 Mayıs tarihleri arasında 12. Parti Kongresini topladığını ve “PKK’nin örgütsel yapısının feshedilmesi ve silahlı mücadele yöntemini sonlandırması kararlarını aldığını” 12 Mayısta yayınladığı kongre divan bildirisiyle açıkladı.

Türkiye halkı, PKK’nın “silahlı mücadele yöntemini sonlandırma” olarak adlandırdığı terör eylemlerinden vazgeçme kararını halka ve vatana karşı en ağır suçtan dönme niyeti olarak değerlendirir. En büyük yanlıştan geri dönmeye yönelik niyet beyanını olumlu bulur ve destekler. Çünkü halk, herkese her koşulda adaletli davranır.

Ne var ki, 12 Mayıs açıklamasında kendisini “özgürlük hareketi” olarak tanımlayan PKK, bugüne kadar “meşru, haklı bir mücadele yürüttüğünü” iddia ettiği gibi, Türkiye halkının ulusal bağımsızlık savaşının zafere ulaştığını tescil eden, Türkiye’nin bağımsızlığını ve egemenliğini kayda geçiren uluslararası Lozan Antlaşması ile Türkiye halkının birliğini ve bütünlüğünü ilan eden Türkiye Cumhuriyetinin ilk Anayasasını reddediyor. Lozan Antlaşması ile 1924 Anayasasını, “inkâr ve imha siyasetinin, soykırım ve asimilasyon politikalarının” kaynağı olarak mahkûm ediyor.

Türkiye Cumhuriyetinin siyasal-hukuksal kurucu belgelerini reddetmek, onları her türlü kötülüğün kaynağı saymak, açıklamadaki söyleyişle, “Lozan Antlaşmasının ve 1924 Anayasasının öncesini referans almak”, Ulusal Kurtuluş ve Cumhuriyet Devrimini reddetmektir. Ulusal Kurtuluş ve Cumhuriyet Devrimini reddetmek, bağımsız bütün laik demokratik sosyal hukuk devletinin kazanımlarını askıya almak demektir.

Bu vahim red, terörden vazgeçmeye dair niyet beyanını daha en baştan kuşkulu duruma düşürüyor. Üstelik, PKK, açıklamasında, “fesih” kavramını, sözlükteki “kapatmak, dağıtmak, lağvetmek” anlamında değil, sadece, “PKK adıyla yürütülen çalışmaları sonlandırmak” anlamında kullandığını belirterek kuşkuları daha da arttırıyor.

Tarih ve bağlam
Bu kuşkular bir yana, iktidar bloku ile Öcalan-PKK arasında bütünüyle kapalı kapılar arkasında, toplumu bilgilendirmeden yürütülen müzakerelerin tarihini ve bağlamını değerlendirmek gerekiyor. Tarihsel olarak, “çözüm süreci”, “millî birlik ve kardeşlik projesi”, “barış süreci” olarak adlandırılan bütün girişimler, Amerikan emperyalizminin Ortadoğuya ilişkin hâkimiyet planları çerçevesinde bölgedeki sınırları değiştirme telkiniyle başlamış ve yürütülmüştür.

ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) olarak kodladığı ve farklı adlarla sürdürdüğü proje, İsrail sömürgeciliğinin korunmasını, Filistin’i yutmasını, öteki komşuları aleyhine genişlemesini, Irak ve Suriye devrimlerinin boğulmasını, Türkiye’nin adım adım laik Cumhuriyetten uzaklaştırılmasını ve Ortaçağa döndürülmesini, halkların birbirine kırdırılmasını amaçlamıştır.

Proje, Türkiye yöneticilerine, “Büyük Türkiye İçinde Özerk Kürdistan” planı olarak, Türkiye’yi büyültmeyi amaçlayan hamle olarak pazarlanmıştır. Aynı proje, Kürt yönetici çevrelerine, Türkiye’nin himayesinde özerkliklerini sağlamanın sözüm ona bağımsızlığa gidecek en kısa yol olduğu, sonuçta bağımsız Kürdistan’ın kurulacağı ve Türkiye’nin küçültüleceği iddiasıyla pazarlanmıştır. Türkiye ile Irak ve Suriye arasında, Türkiye, Irak ve Suriye ile Kürt toplumları arasında sürekli güvensizlik ve düşmanlık tohumları saçılmıştır.

Amerika’nın dayattığı iki savaş ve işgal sonucunda Irak laiklikten uzaklaştırıldı, din mezhep ve etnik köken temelinde zayıflatıldı. Irak’ın kuzeyinde Kürt Bölgesel Yönetimi kuruldu. Yakın zamanda, yine Amerika’nın güdümünde ve İsrail’in gözetiminde dinci-şovenist çevrelerin büyük işbirliği sonucunda, Suriye, El Kaideci teröristlere teslim edildi, laiklikten uzaklaştırıldı, işgal ve nüfuz bölgelerine ayrıldı. PKK/PYD Suriye’nin kuzeyinde Amerikan desteğiyle bir bölgeyi elinde tutuyor.

Gelecek
Bu koşullarda Amerika, İngiltere, Avrupa Birliği, İsrail, Türkiye, Suriye, Irak, Irak ve Suriye Kürt bölge yönetimleri, Öcalan-PKK arasında halklardan gizli yürütülen pazarlıkların hangi somut sonuçlar vereceğini elbette bilemeyiz. Emperyalistler, sömürgeciler, Amerika’nın takdirini kazanmayı siyasette en yüksek mertebe sayan ve birbirlerinin gözünü oymaya hazır işbirlikçi şovenist çevreler arasında tabii ki geçici uzlaşmalar söz konusu olabilir. Ama bu uzlaşmalar yeni çatışmalar doğuracaktır.

Bu güçler arasındaki uzlaşmacı veya çatışmacı geçici çözümlerin ilerici ve devrimci olmayacağını rahatlıkla kestirebiliriz. Emperyalizmi, sömürgeciliği, feodalizmi, işbirlikçi kapitalizmi değişmez kader sayanlardan barış beklemiyoruz.

Halkların birliğini ve dayanışmasını, barışı ve kardeşliği, işbirlikçi egemen güçler değil, işçi sınıfı, şehir ve köy emekçileri sağlayacaktır. Dil din köken gözetmeden işçi sınıfı çevresinde bütün yurtseverleri birleştirecek, emekçilerin ve bütün yurttaşların birliğini sağlayacağız. Sınırları değiştirme hedefinin halklara kurulan büyük emperyalist tuzak olduğunu unutmayacağız.