Bundan 143 yıl önce bugün Paris sokaklarında asillerin ve burjuvazinin 'külotsuzlar/baldırı çıplaklar' diye adlandırdığı emekçiler iktidara el koydu ve 72 gün boyunca Paris'te hür bir şehir inşa etme girişimine başladılar.
Paris Komünü Sosyalist devrimle kurulacak bir iktidarın ilk somut örneğini vererek yeni devrimlerin fitilini ateşledi. 18 Mart - 28 Mayıs 1871 tarihleri arasında başardıklarıyla Paris Komünü dünya işçi sınıfının teorik ve pratik birikiminde bir dönüm noktası oldu.
Yeni güçlenen burjuvazi ve emekçiler
1789 yılında yoksulluğun hüküm sürdüğü asilzadeler Fransasında burjuvazi yeni gelişen proletarya ve köylülerle beraber soyluların elinden yönetimi alabilmek için bir ittifak yapmıştı. Fransız devriminin sembolü mavi, kırmızı, beyaz bayrakla simgeleşen eşitlik, adalet ve kardeşlik kavramlarını kullanan burjuvazi hem işçi sınıfını hem de köylüleri yanına çekebilmeyi başarmıştı.
1789 yılının 14 Temmuz günü, binlerce mahkumun hapsedildiği Bastil hapishanesinin yakılmasıyla başlayan burjuva demokratik devrim kral ve kraliçenin giyotine gönderilmesiyle pekişti. Ancak, çok kısa bir süre içinde burjuvazinin iktidarı ele geçirmek üzere vaadettiği eşitliğin ve adaletin gerçekleşmediği görüldü. İktidarı alan burjuvazi hızla gerici niteliğine büründü ve proletaryayı ve emekçileri eskiden olduğu gibi sömürmeye devam etti.
Sosyalist demokrasi
Sömürü mekanizmasının kırılamaması yeni bir devrim ihtiyacını gündeme getirdi. Ne var ki, bu beklentinin gerçekleşmesi için neredeyse bir yüzyıl geçmesi gerekti.
Sosyalist devrim, yeni bir devlet tipini, aslında bir devlet olmayan proletarya diktatörlüğünü kurmak zorunluluğunu taşıyordu. Artık ulusun büyük çoğunluğunu oluşturan işçi ve emekçilerin doğrudan yönetimi oluşturulmalıydı. Böylece sosyalist demokrasiyle inşa edilen yeni bir devlet tipi ortaya çıkmış oluyordu.
Artık özgür, eşit,kamusal, sömürüden, savaştan, devlet aygıtından ve sınırlardan uzak yeni bir dünya oluşturmanın koşulları hazırlanabilecekti.
Paris Komünü'nün getirdiği kazanımlar
1871'de iş başında kaldıkları 72 gün boyunca emekçiler Paris'e eşitliği, adaleti ve özgürlüğü getirdiler. Tüm Parisliler komiteler oluşturarak işlerini hep birlikte yapmaya başladılar. Paris, yöneten-yönetilen ayrımının ortadan kaldırıldığı, kararların ortak tartışmalarla demokratik biçimde alındığı, paranın ortadan kaldırıldığı, ailelere ihtiyaçları ölçüsünde yiyecek yardımının yapıldığı hür bir şehir haline geldi.
Eski hükümetin fiziksel gücünü oluşturan sürekli ordu ve polisi ortadan kaldırıldı. Kiliselerin bütün mülklerine el konuldu ve mülk edinmeleri yasaklandı. Rahipler müminlerin sadakalarıyla geçinmek zorunda bırakıldılar. Eğitim kurumlarının hepsi bedelsiz olarak halka açıldı ve kilisenin ve devletin her türlü müdahalesinden arındırıldı. Böylece, eğitim, herkese açık hale getirildi. Bilim de sınıf önyargısı ile hükümet gücünün vurduğu boyunduruktan kurtarılmış oldu.
Burjuvazinin karşıdevrimi
Tüm bu başardıklarına rağmen işçi sınıfının hiçbir iktidar deneyiminin olmadığı, iktidarın teorik altyapısının oluşturulmamış olduğu bir çağda kalkışılan bu devrim, ne yazık ki, yenilmeye mahkumdu.
Emekçilerin kurduğu yeni devlet tipi tüm dünya burjuvazisini korkuttu ve Fransa'ya düşman olan devletler bile birleşerek Paris Komüncülerine karşı saldırıya geçtiler. 28 Mayıs 1871'de komünarlar barikatlardan söküldüler.
Tekrar iktidarı eline alan burjuvazi kin ve nefretle intikam almaya başladı. 20.000 Komünar kurşuna dizilerek öldürüldü, 38.000 kişi tutuklandı ve 7000 kişi sürgüne gönderildi.
Paris Komününün ışığı
143 yıl önce kurulan tarihin ilk yöneticisiz iktidarı 72 gün sonra yenildi ama tüm dünya halklarına meşale oldu. Sonrasında başta 1917 Bolşevik Devrimi olmak üzere birçok devrim gerçekleşti.
Yeni devrimler çağına girdiğimiz bu günlerde de Paris Komünü'nü anlamak ve ondan dersler çıkarmak mühim bir anlam taşıyor. Bütün halklar uzun zamandır üzerlerine serpilmiş olan ölü toprağını artık atıyor. Yönetenler artık yönetemiyor. Yönetilenler de artık eskisi gibi yönetilmek istemiyor. Bu yüzden sokaklara çıkıyor, barikatlar kuruyor, sloganlar atıyor. Yani 21. yüzyılda da devrimci emekçiler mücadeleye devam ediyor.
Türkiyeli emekçiler de tarihsel önem taşıyan bu günlerde vurgunculuk, gericilik ve savaş politikalarına karşı susmuyor ve canı pahasına da olsa Türkiye meydanlarında devrim ateşini yakmaya devam ediyor. Şüphesiz ki öfkeli ve birleşmiş bir halkın önünde hiçbir set duramayacak.