1920 TKP (Toplumcu Kurtuluş Partisi) Mersin İl Örgütü, Mustafa Suphi ve ondört yoldaşını Karadeniz’de katledilmelerinin 96. yıldönümünde bir araya gelerek andı.
Anma, saygı duruşu ve Enternasyonal marşının hep birlikte okunmasıyla başladı.
Konuşmalarda, 'TKP'nin 10 Eylül 1920'de, Büyük Ekim Sosyalist Devriminin çağ açıcı etkisiyle, ülkemizin emperyalist işgale direnmesine doğrudan katılan yurtiçi komünist örgütleriyle, Mustafa Suphi başkanlığındaki yurtdışı komünist örgütünün bir araya gelmesiyle TKP (Türkiye Komünist Partisi) Bakü'de birleşme kongresini topladığı, kabul edilen programa göre hedefin, ''Halkçılığın en yüksek bir şekli olan amele ve rençber şuralar cumhuriyetinin kurulması'' olduğu anlatıldı. “Mustafa Suphi ve yoldaşları, partinin kuruluşundan sadece dört ay sonra, programdaki hedefleri gerçekleştirmek için ülkeye geldiler. Ankara hükümeti, TKP'nin, ulusal kurtuluş hareketini bir sosyal devrimle taçlandırmasından sınıfsal olarak rahatsızdı, hazırlanan tuzakla kurucu önderlerimiz katledildiler” denildi.
Güncel durumu değerlendiren konuşmacımız şunları belirtti:
“Bugünkü durum
Bugün ülkemiz, vatanımız büyük tehlike altında. Amerika liderliğindeki emperyalist kamp bütün dünyada ülkeleri bölüp parçalamak, ulusal sınırları kendi lehine olmak üzere yok etmek için kan ve yıkım peşinde. Bu bizim büyük idealimiz olan sınırları olmayan, dünyanın barış içinde yaşayacağı, hep beraber üretip bölüşeceği dünyadan çok farklı.
Emperyalistler için ideal olan, kendileri dışında küçük devletçikler, cepler, kantonlar, şehir devletleri. Bu küçük küçük birimler de etnik, dinsel, mezhepsel esalara göre bölünmeli ve birbirleriyle de kanlı bir rekabet içinde olmalı. Emperyalist bloka az ya da çok direniş gösterebilme yeteneğinden ve kapasitesinden yoksun olmalı.
70'ler dünyasında, Sovyetler Birliği yaşarken Bağlantısızlar hareketi diye çok güçlü bir akım vardı. 1979 I. Havana Bildirisi'ne göre birliğin amacı, ‘Üye ülkelerin milli bağımsızlığını, egemenliğini, toprak bütünlüğünü ve güvenliğini, sömürgecilikten, yayılmacılıktan, ırkçılıktan ve her türlü dış baskı, istila, işgal ve dış müdahaleden’ korumaktı.Yugoslavya Bağlantısızlar hareketinin motor güçlerinden en önemlisiydi. Sovyetler kendini feshedip etkisizleştikten sonra, bize demokrasinin beşiği anlatılan Avrupa’nın göbeğindeki koca ülke Yugoslavya, ABD ve Almanya eliyle paramparça edildi. Bosna-Hersek, Slovenya, Hırvatistan, Makedonya,Sırbistan, Karadağ, Kosova diye birbirinden zayıf, etkisiz, kendi aralarında kavgalı yedi ayrı devletçik oldu. Üstelik halklar arasına da kan girdi.
Afganistan ve Irak ABD'nin doğrudan işgaliyle harabeye çevrildi. Bu ülkeler resmen değil, ama fiilen bölündü, büyük zaaf içerisindeler.
Daha yakın tarihte, dünyanın en ileri sosyal programına sahip, yeraltı zenginlikleri ülkesi ve yoksul Afrika’nın kalkınması için cömertçe harcayan Libya, emperyalistlerin darbeleriyle yıkıldı. Lideri Muammer Kaddafi linç edildi, ülke şimdi parçalarını toplamaya çalışıyor.
En uzun ortak sınırlara sahip olduğumuz Suriye'ye 2011 yılında başlatılan saldırıyı gün gün izledik. Dünyanın her ikliminden, her coğrafyasından toplanan mezhepçi, hilafetçi sürüler, ellerine silah, ceplerine para verilerek Suriye’nin üzerine gönderildiler. ABD, Avrupa emperyalistlerinin programı doğrultusunda yapılan bu saldırıda bölge ülkelerinin de önemli rolleri oldu. Dünyanın en ilkel krallığı Suudi hanedanı, Katar ve AKP yönetimi bu taşeronlukta başı çekti. AKP bölgenin efendisi, padişahı olabilirim fırsaçılığıyla bir ham hayalin peşine düştü, komşumuzun yıkımında vebali büyüktür.
Suriye halkı ve yöneticileri çetin ceviz çıktılar, vatanlarını savunmaktan bir an bile tereddüt etmediler, geri durmadılar. Rusya'nın, İran'ın, Lübnan Hizbullah'ının da aktif desteğiyle durumu yavaş yavaş kontrol altına almaya başladılar.
Vatansızlığın ne kadar zor, kahredici, acı olduğunu bölgemize gelen göçmenlerden biliyoruz. Binlerce can kaybı, dağılmış aileler, yoksulluk, dilenci durumuna düşme, sadece karnı doysun diye ikinci eş, üçüncü eş olarak evlendirilen kız çocukları...
Burada sevindirici bir tespit yapalım, emperyalizm Suriye’de istediğini elde edememiştir, durum tersine dönmeye başlamıştır.
AKP'nin ABD ile yaptığı işbirliği komşularımıza yıkım getirdi, ama kendisine fayda sağlamadı, hesabının kesilmesine karar verildiğinde büyümesine olağanüstü katkılar yaptığı FETÖ eliyle yıkıcı darbeye maruz kaldı. Darbe bütün halkın karşı çıkmasıyla savuşturuldu, FETÖ’cüler kitleler hâlinde tutuklandı, zayıflatıldı. AKP daha önce büyük bir provokasyona imza atarak uçağını düşürdüğü Rusya ile arasını düzeltmek, bölgede işbirliği yapmak zorunda kaldı.
Bu zorunluluk, bu mecburiyet halklarımız ve ülkelerimiz için olumludur. Biz 1920 TKP olarak, bölge ülkeleriyle işbirliğini, komşularımızla eşit haklı ilişkileri destekliyor, teşvik ediyoruz.
Tarihimizde de Ankara hükümeti, 1917'de Ekim devrimiyle Çarlığı yıkan Sovyetler Birliği ile yakın ilişki geliştirmiş, ulusal kurtuluş savaşını verirken maddi, manevi çok yardım almıştır.
Daha sonraki dönemlerde de, Cumhuriyetin ilk yıllarından başlayarak Türkiyenin gelişmesinde belirleyici olan sanayinin, ağır sanayinin kurulmasında Sovyetler Birliği'nin büyük katkıları olmuştur. Sağcı Demirel hükümeti bile, örneğin İskenderun Demir Çelik fabrikasını, çok uygun koşullarla, Sovyetler Birliği desteğiyle kurmuştur.
Özal döneminden bu yana, AKP hükümeti dahil, özelleştirme yoluyla yetmiş yıllık birikimleri sata sata tüketmek üzereler. Yarattıkları sahte refah ve kalkınma görüntüsünü sağlamada bu mirasyedi kolaycılığı vardır.
Yıkım örgütü olan NATO'dan hemen çıkılmasını, topraklarımızdaki ABD NATO üslerinin derhâl kapatılmasını istiyoruz. AKP'nin NATO, ABD, AB karşıtı söylemlerinin samimi olmadığını biliyoruz. bunları AKP söylüyor diye, ABD, NATO, AB savunucusu sol görünümlü aydın ve siyasilerin söylemlerine prim veremeyiz. ‘Hele duralım, bu işler aceleye gelmez. NATO'dan çıkmak öyle kolay değil, ben de karşıyım ama şimdi zamanı değil' diyenlerin ikiyüzlülüğünü açığa çıkarmalıyız. Tersine, daha önce NATO'ya olumlu bakan geniş kitlelerin bu karşıtlıklarının artması için çabalamalıyız. Kitlelerdeki böylesi bir bilinç değişimi, AKP'nin bu söylemleri pazarlık aracı olarak kullanmasının, pazarlığı yüksekten açmasının da önüne geçer.
AKP bir yandan kendi iktidarını korumak için bu kavgaya girişmişken diğer yandan dar çıkarları peşinde koşmaktan geri kalmıyor. FETÖ’cülerin arasına ilericileri, sol kimlikli akademisyenleri, işçi liderlerini de katıyor. Grevler erteleme adıyla yasaklanıyor, işçi hakları tırpanlanıyor, kıdem tazminatı hakkını gasbetmek için çabalar devam ediyor. Eğitimde dincileşme, piyasaya açma, paralı haâe getirme, evrim teorisinden vazgeçme, çocukların tarikat yurtlarına terk edilmesi devam ediyor. Bütün bu uygulamalar ülkenin birliğini ve savunmasını zaafa uğratıyor.
Başkanlık sevdası
Erdoğan, daha önceleri dillendirdiği, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra rafa kaldırdığı Başkanlık projesini, Bahçeli'nin cesaretlendirmesiyle yeniden gündeme aldı. Parlamentoda yapılan oylamayla, anayasada değişiklik teklifi AKP, MHP işbirliğiyle referandum aralığında 339 oyla kabul edildi.
Görev halkın
1920 TKP vekillerin görevlerini yapmadığını, görevin halkta olduğunu belirterek Başkanlık anayasasına karşı çıkacağını belirtti. Partimiz, çünkü diyor, bu teklif Cumhuriyet anayasalarına açıkça aykırıdır.
AKP-MHP yönetimlerinin işbirliğiyle Meclisten geçirilen bu anayasa değişikliği teklifi, kavramın siyasal ve teknik bütün anlamlarıyla ‘tek kişi diktatörlüğü’nün önünü açıyor. Çünkü bu teklif, yürütme yetkisini tek başına cumhurbaşkanına bırakıyor, onu kararname çıkararak kanun yapma/yasama yetkisiyle donatıyor ve yargı yetkisini kullanan bütün devlet organlarını ona bağımlı kılıyor.
Hemen belirtelim ki, AKP-MHP yönetimlerinin getirmek istediği bu düzenlemeler Cumhuriyet anayasalarına açıkça aykırıdır:
Birincisi, Cumhuriyet döneminin bütün anayasaları gibi, mevcut anayasaya göre de, “Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.” (Madde 8)
İkincisi, Cumhuriyet döneminin bütün anayasaları gibi, mevcut anayasaya göre de, “Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.” (Madde 7)
Üçüncüsü, Cumhuriyet döneminin bütün anayasaları gibi, mevcut anayasaya göre de, “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.” (Madde 9)
Halkı boydan boya bölen, bu gerici, tek adam hâkimiyetine dayalı teklifi engelleyecek, Birleşik Demokratik Halk Hükümeti kurmak için mücadele edeceğiz.
Son söz olarak
Emperyalizme karşı VATAN
Gericiliğe karşı CUMHURİYET
Sömürüye karşı EMEK diyoruz.
Yaşasın TKP
Yaşasın 1920 TKP, Toplumcu Kurtuluş Partimiz
Yaşasın Birleşik, Demokratik Halk Hükümeti”
Daha sonra, yoldaşların 15'lerle ilgili okuduğu şiirler dinlendi. Karşılıklı uzun bir serbest sohbet gerçekleştirildi.
Anma TKP marşının hep birlikte okunmasıyla sona erdi.