Asgari ücret, hayata yeni atılan bir işçinin temel insani, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını rahatça karşılayacağı bir ücret olmalıdır. Bir ay boyunca sabahtan akşama kadar alınteri dökerek çalışan bir işçi bunu hak eder.
Bugün ise, sermaye sahiplerinin ve hükümetin saldırıları ile her geçen yıl alım gücü daha da düşen, kelimenin tam anlamıyla kuşa çevrilen asgari ücret, işçinin ve ailesinin hiçbir ihtiyacını karşılayamaz durumdadır. Açlık sınırının altında olan mevcut 2.324 TL ile işçinin ne evi ısınır, ne aşı pişer, ne ışığı yanar, ne de suyu akar.
Bugünkü kapitalist sistem içerisinde işçilerin ve emekçilerin sesi duyulmaz, varlıkları görünmez olmuştur. Pandemi koşullarında bile işlerini tek gün aksatmadan hayatı var eden işçilere ancak kırıntılar layık görülmektedir. İşçiler ya hakları için ayağa kalkacak, ya da iktidar ve patron temsilcilerinin çoğunlukta olduğu bir masada oy çokluğu marifetiyle bahş edilen ne ise yetinmek mecburiyetinde kalacaklardır.
Türkiye'nin en büyük işçi konfederasyonu Türk-İş temsilcilerinin yıllardır sadece itiraz kaydı düşebildiği bir masada hiçbir ciddi sorun çözülemez.
İşsizliğin, yoksulluğun, açlığın, sefaletin kol gezdiği memlekette haklarımızı genişletmenin, alınterimizin karşılığını almanın yolu toplumsal mücadeleden geçer. Bu soğuk kış günlerinde açlık sınırında yaşayan milyonların karnının doyması, evinin ısınması, aşının kaynaması ancak ve ancak işçilerin, emekçilerin, yoksulların, gençlerin, kadınların, emeklilerin, işsizlerin sokaktaki ortak mücadelesinin asgari ücret masasına yansımasıyla mümkündür.
İşçi sınıfının, emekçi halkımızın sendikal örgütlerinden derneklerine, sendika şube platformlarından il ve ilçe temsilciliklerine ve işyerlerine asgari ücret mücadelesi birlikte örülmelidir. Bir kazanç elde edilebilecekse, ancak bu şekilde elde edilecektir.
Herkes için insanca yaşayacak ücreti siz vermiyorsanız, biz alacağız; iş ekmek yoksa, barış da olmayacak demenin zamanıdır.