Bir tarafta Kazlıçeşme, bir tarafta Taksim, Kızılay, Gündoğdu, Barış, Uğur Mumcu ve diğer şehirlerdeki özgür halk meydanları.
Bir tarafta AKP'nin bindirilmiş kıtaları, bir tarafta her türlü zorluğu göğüslemeye hazır direnişçi halk.
Bir tarafta hizmete özel otobüslerle, özel vapur seferleriyle Kazlıçeşme'ye taşınanlar, bir tarafta valilik her türlü ulaşım imkânını ortadan kaldırdığı için yaya yürüyerek Taksim'e ulaşmaya çalışanlar. Bir tarafta kumanyaları, suları bedava sağlananlar, bir tarafta suyunu, yiyeceğini dar bütçesiyle kendileri sağlayanlar.
Bir tarafta zalim despotun halk desteğine sahipmiş gibi görünmesi için figüran olarak kullanılanlar, bir tarafta kendi özgün sözlerini dile getirmek için yola çıkan özgür ruhlar.
Bir tarafta günlük güneşlik bir ortamda mekanik bir ruhla görevini tamamlamaya çalışan, “işimiz bitse de, hemen evimize kavuşsak” diye düşünenler. Bir tarafta bilinçleri, onurları ve vicdanlarıyla hareket eden, maruz kaldıkları gazlara, zehirlere rağmen insanlık ve emek görevini yerine getirmenin huzuruyla, derviş sabrıyla direnenler.
Bir tarafta gericilik, vurgunculuk ve savaş programının uygulayıcısı despotizm, bir tarafta dolar milyarderleri şebekesinin kendisinden gasbettiği egemenliğini geri alan çağdaş emekçi halk.
Bir tarafta eski Türkiye, bir tarafta yeni Türkiye.
Bir tarafta gericilik, faşizm, militarizm, yayılmacılık ve emperyalizme uşaklık. Bir tarafta laiklik, demokrasi, barış, dostluk, bağımsızlık ve sosyal haklar.
Bir tarafta karşıdevrim, bir tarafta devrim.
İşte 16 Haziran 2013 öğleden sonrasında Türkiye manzarası.
AKP kaybedecek, halk kazanacak.
Eski Türkiye kaybedecek, yeni Türkiye kazanacak.