Hakkâri'de on beş gündür şiddetli bir savaş sürüyor. Şemdinli ve Çukurca'da ordu ile PKK arasındaki savaşta dağ taş bombalanıyor, karakollar basılıyor, köyler boşaltılıyor. Hükümet 115 PKK'linin öldürüldüğünü ilan ederken PKK ordunun ağır kayıplar verdiğini, kayıpların sadece küçük bir kısmını açıkladığını, birçok asker ölümünün halktan gizlendiğini duyuruyor. Bütün Botan bölgesinde alan hakimiyetini sağladığını açıklıyor. Söylentinin bini bir para. Gazetecilerin bölgeye girmesine izin verilmiyor.
Ama açık olan şey şu: Türk ve Kürt gençleri karşılıklı olarak ölüyor ve öldürüyor. Ocaklar sönüyor, ülke kan kaybediyor. Cenazeler intikam yeminiyle, “kanı yerde kalmayacak” sloganlarıyla kaldırılıyor. Yaratılan kin ve nefret havasıyla yeni cenazelerin yolu döşeniyor. Kardeş halkların özgür ve eşit yurdu hedefi seraba dönüşüyor.
Oysa böyle olmayabilirdi. Felaket göz göre göre geldi. Tarafsız bütün gözlemciler hükümetin diyalog ve barış yolunu reddetmesinin savaşın şiddetlenmesinden başka bir sonuç doğurmayacağını vurgulamışlardı.
Kürt sorunu savaşla çözülmez. Halklar arasında sorun çıktığında tek yol diyalog ve barıştır. 29 yıldır süren savaş şiddet yolunu seçmenin, yasal politika yapan Kürt temsilcilerini kitlesel olarak tutuklamanın, sorunun gerçek muhataplarını tanımak yerine çözümü Barzani'ye ve ABD'ye havale etmenin asla sonuç vermeyeceğini yöneticilere anlatmış olmalıydı.
Özgürlük ve eşitliğin halkların birlikte yaşaması için tek yol olduğunu bugüne kadar anlamayanların önünde yanlıştan dönmek için hâlâ bir fırsat var. Diyalog ve barış yolunu seçtiğini duyurmak, kan dökülmesine son vermek. Genel af çıkaracağını, anadilde eğitimi kabul ettiğini, Kürt halkının kendi kendini yönetme hakkına saygılı olduğunu açıklamak. Sorunun muhataplarıyla, Kürt halkının meşru temsilcileriyle derhal müzakerelere başlamak.