Bir aydan kısa süre içinde beş büyük kontrgerilla operasyonunun bir kez daha kanıtladığı gibi, Türkiye Amerikan emperyalizmin dinci-mezhepçi ve etnik-şovenist terör çeteleri eliyle yürüttüğü silahlı saldırı altında bulunuyor. Vatan, cumhuriyet, emek ağır tehditle karşı karşıya.
Emperyalizmin ve işbirlikçilerinin “Yeni Sevr” dayatması karşısında gözünü hırs bürümemiş, aklı başında herkes en büyük görevin Türkiye halkının en geniş birliğini sağlamak olduğunu kestirebilir. Büyük kitlelerin karşılıklı önyargılarını gidermeye, bütün ulusal demokratik güçleri emperyalizmin silahlı saldırısına karşı bir araya getirmeye çalışır.
Geriye dönüş
Ne var ki, Erdoğan-AKP yönetimi bütün bu gerçeklere rağmen Türkiye halkını boydan boya ikiye böleceği besbelli olan başkanlık projesinden vazgeçmedi. Türkiye devriminin 140 yıl önce 23 Aralık 1876’da ilk anayasayla başlattığı Meclis yönetimi geleneğini ortadan kaldırıp tek kişi yönetimine dönüş hayalini gerçekleştirmek için MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yle anlaştı. Tek kişi yönetimine dönüş girişimini halktan gizlemek için siyasal bir kurnazlık yaptı, başkanlık projesine “cumhurbaşkanlığı sistemi” adını verdi.
AKP’nin 10 Aralık 2016’da Meclise sunduğu 21 maddeli anayasa değişikliği teklifinin ön görüşmeleri 20 Aralık’ta Anayasa Komisyonunda başladı. 30 Aralık’ta 18 maddeye indirilerek kabul edilen teklif, 9 Ocak 2017’de Meclis Genel Kurulunda görüşülmeye başlandı. Teklif üzerindeki genel görüşme tamamlandı ve maddelere geçilmesi 338 oyla kabul edildi. İlk iki maddenin ilk oylamasında referandum aralığında oy çıktı.
Yürütme yetkisi tek kişide
AKP’nin anayasa teklifinin özü Meclis ve kurullar yönetimi yerine tek kişi yönetimini kurmaktır. Bu amaçla yürütme yetkisi tek başına cumhurbaşkanına tanınıyor.
Bakanlar Kurulu ve Başbakanlık ortadan kaldırılıyor. Şimdiye kadar Bakanlar Kuruluna ve Başbakana tanınan bütün yetkiler cumhurbaşkanına devrediliyor.
Bakanlar düpedüz cumhurbaşkanının sekreteri durumuna indiriliyor. Bakanlar ve teklifle getirilmesi öngörülen cumhurbaşkanı yardımcıları milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olan kişiler arasından cumhurbaşkanı tarafından atanıyor ve görevden alınıyor. Cumhurbaşkanı yardımcıları da bakanlar gibi sadece sekreter niteliğinde. Eğer bir milletvekili, cumhurbaşkanı yardımcısı veya bakan olarak atanırsa milletvekilliği sona eriyor. Yani cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar seçilmiş milletvekili değil, tek başına Cumhurbaşkanının kararıyla atanan ve görevden alınan bürokrat statüsünde bulunuyor.
Cumhurbaşkanı üst düzey diğer bütün kamu yöneticilerini de Meclise veya herhangi bir kurula sormadan tek başına atayabiliyor ve görevden alabiliyor.
Tek kişi, yasama yetkisine ortak oluyor
Teklife göre cumhurbaşkanı tek başına kararname çıkarabilecek. Böylece cumhurbaşkanı Millet Meclisine ait olması gereken yasama yetkisine ortak ediliyor.
Cumhurbaşkanının “yürütme yetkisine ilişkin konularda” kararname çıkarabileceğini belirten teklif, ne var ki, aslında cumhurbaşkanına yasama yetkisi de veriyor.
Çünkü cumhurbaşkanı cumhurbaşkanı yardımcılarını, bakanları, üst düzey kamu yöneticilerini kararnameyle atamakla kalmıyor, bu atamalara ilişkin usul ve esasları da tek başına kararnameyle belirliyor. Oysa atama usul ve esaslarını belirlemek yürütmeye değil, devletin esas yapısına, kuruluş ilkelerine ilişkin bir konudur. Yani, cumhurbaşkanı devlet işlerinin yürütülmesi konusunda tek karar verici olmakla kalmıyor, devlet kurumlarını örgütleme/yapılandırma yetkisine de kavuşuyor. Bir başka deyişle, kararname yoluyla kanun yapıyor.
Teklif, atama usul ve esaslarını belirleme yetkisini cumhurbaşkanına vermekle de yetinmiyor. “Bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görevleri ve yetkileri, teşkilat yapısı ile merkez ve taşra teşkilatlarının kurulması cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenir” hükmüyle, devletin temel yapısına ilişkin olan ve mutlaka kanun yoluyla yapılması gereken geniş kapsamlı düzenlemeleri yapma yetkisini bile cumhurbaşkanına devrediyor.
Yetersiz sınırlamalar
Tek kişiyi kanun yapma yetkisiyle donatmanın halktan ne kadar büyük tepki alacağını bilen AKP tepkileri azaltmak üzere üç sınırlayıcı hüküm getiriyor.
Birinci sınırlamaya göre, cumhurbaşkanı temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile siyasi haklar ve ödevlere ilişkin kararname çıkaramayacak.
İkinci sınırlamaya göre, kanunda açıkça düzenlenen konularda cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamayacak.
Üçüncü sınırlamaya göre, kanunlarda, kararname konusu ile aynı konuda farklı hüküm bulunması halinde kanun uygulanacak. Meclisin aynı konuda kanun çıkarması durumunda cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelecek.
Tek kişi, sınırlamaları aşabiliyor
Ne yazık ki, bu sınırlamalar yurttaşlar için yeterli güvenceyi kesinlikle sağlamıyor. Sözü edilen üç sınırlamayı aşmanın yol ve yöntemleri ortada.
Birincisi, cumhurbaşkanı tek başına olağanüstü hâl ilan edebiliyor. Olağanüstü hâlde çıkarılacak cumhurbaşkanlığı kararnameleri temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile siyasi haklar ve ödevlere yönelik sınırlamalara bağlı değil. Cumhurbaşkanı bu konularda da istediği gibi düzenleme yapabilecek.
İkincisi, cumhurbaşkanı, kararnameleri Meclise sunmadan doğrudan doğruya Resmî Gazete’de yayınlama yetkisine sahip olduğu için kanunda açıkça düzenlenmiş konularda da kararname çıkarabilir. Teklifte bunu engelleyecek herhangi bir düzenleme bulunmuyor. Zaten teklif, kararnamede kanundan farklı hüküm bulunabileceğini dikkate aldığına göre, bu sınırlamanın yetersizliğini örtük olarak kabul ediyor. Böyle bir çelişme durumunda emekçilerin, yurttaş çoğunluğunun çıkarına olan hükmü uygulatmak büyük bir mücadele gerektirecektir.
Üçüncüsü, Meclis, cumhurbaşkanı kararnamesiyle aynı konuda kanun çıkardığında kararnamenin hükümsüz hâle gelmesi öngörülmüş olsa da, cumhurbaşkanına kanunları veto etme yetkisi tanındığı için Meclisin bu doğrultuda sonuca ulaşması hiç de kolay olmayacaktır. Çünkü teklife göre, bundan böyle veto durumunda Meclisin aynı kanunu basit çoğunlukla (oturuma katılanların çoğunluğuyla) değil, salt çoğunlukla (Meclis üye tam sayısının yarısının en az bir fazlasıyla) kabul etmesi gerekecektir.
Ayrıca, cumhurbaşkanına tek başına ve gerekçesiz olarak Meclisi feshedip seçime götürme yetkisinin tanınması cumhurbaşkanına Meclise karşı orantısız bir yaptırım gücü veriyor.
Tek kişi, yargı örgütünü belirliyor
AKP’nin teklifine göre, cumhurbaşkanı bağımsız ve tarafsız olması gereken yargı örgütünü yaptığı kritik atamalarla belirleyebiliyor.
Cumhurbaşkanı 15 üyeli Hâkimler ve Savcılar Kurulunun 13 üyesinden 4’ünü doğrudan doğruya atayacak. Kurulun başkanı olarak tanımlanan Adalet Bakanı ile kurulun doğal üyesi olarak tanımlanan Adalet Bakanlığı Müsteşarını da zaten kendisi tek başına görevlendiriyor. Meclis tarafından seçilen öteki 7 üyenin belirlenmesinde de dolaylı olarak en büyük etkiye sahip olacak. Çünkü, birincisi, partisi aracılığıyla bu üyelerin seçiminde söz sahibi olacak. İkincisi, bu söz sahipliği, teklife göre, cumhurbaşkanı seçimi ile Meclis seçimi zorunlu olarak aynı günde yapılacağı için her iki seçimde seçmen tercihleri arasında farklılaşma olasılığı çok küçük kalacağına göre, gayet güçlü olacaktır.
Bilindiği gibi, Hâkimler ve Savcılar Kurulu adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapan; Adalet Bakanlığının, bir mahkemenin kaldırılması veya yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini karara bağlayan son derecede stratejik bir kuruldur.
Öte yandan, cumhurbaşkanı anayasa değişikliklerinin, kanunların, kararnamelerin, Meclis iç tüzüğünün anayasaya uygunluk denetimini yapan ve bireysel başvuruları karara bağlayan Anayasa Mahkemesinin 15 üyesinden 12’sini atama yetkisine sahip bulunuyor. Meclisin seçtiği kalan 3 üyeyi Hâkimler ve Savcılar Kurulu örneğinde olduğu gibi partisi aracılığıyla etkileme olanağına da tabii ki sahip oluyor.
Adliye mahkemelerince verilen karar ve hükümlerin son inceleme kurumu olan Yargıtayın üyeleri, cumhurbaşkanının doğrudan ve dolaylı olarak belirlediği Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından seçiliyor. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Cumhuriyet Başsavcıvekili, Yargıtay Genel Kurulunun kendi üyeleri arasından gizli oyla belirleyeceği beşer aday arasından cumhurbaşkanı tarafından atanıyor.
İdare mahkemelerince verilen karar ve hükümlerin son inceleme kurumu olan Danıştay üyelerinin dörtte üçü, Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından seçiliyor. Dörtte biri ise yine cumhurbaşkanı tarafından atanıyor.
Seçimlerin ve referandumların genel yönetimini, denetimini ve yargısal denetimini yapan Yüksek Seçim Kurulu Yargıtay ve Danıştay Genel Kurulları tarafından seçiliyor.
Görüldüğü gibi, cumhurbaşkanı bütün yargı örgütü üzerinde olağanüstü büyük güce sahiptir. Cumhurbaşkanı yargı yetkisini kullanan kurum, kurul ve bireyleri doğrudan ve dolaylı olarak belirleyebiliyor.
Meclis tek kişiyi siyasal olarak denetleyemiyor
Yürütme yetkisini tekeline alan, Meclisin yasama yetkisine ortak olduğu gibi onu feshetme gücüne de kavuşan, yargı yetkisini kullanan kurum, kurul ve bireylerin atamasını doğrudan doğruya veya dolaylı olarak yapabilen cumhurbaşkanının Meclis tarafından siyasal denetimi imkânsız duruma getiriliyor. Yürütme yetkisini tek başına kullanan cumhurbaşkanı (ve onun sekreterleri niteliğini taşıyan cumhurbaşkanı yardımcıları ile bakanlar) Meclisten güvenoyu almıyor ve güvensizlik oyuyla düşürülemiyor.
Meclis tek kişiyi hukuksal olarak neredeyse hiç denetleyemiyor
Meclisin cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında suç işlemeleri durumunda hukuksal-cezai denetim yapıp onları Anayasa Mahkemesine sevk etme yetkisi ise çok yüksek oranlara bağlandığı için neredeyse imkânsız kılınmış. Cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında böyle bir iddiada bulunmak Meclis üye tam sayısının salt çoğunluğunu (yarıdan fazlasını), soruşturma açılması üye tam sayısının beşte üçünü, Yüce Divana sevk kararı vermek üye tam sayısının üçte ikisini gerektiriyor.
Cumhurbaşkanının, hukuksal denetimini gerçekleştirecek olan yargı örgütüyle nasıl bir ilişki içinde olduğu ortada.
Dolayısıyla cumhurbaşkanının siyasal denetimi sadece seçimden seçime halka bırakılmış. Seçim yoluyla halk denetimi ise dört yılda bir yapılan seçimlerin beş yılda bir yapılacak olmasıyla daha da uzak bir tarihe atılmış.
Neredeyse mutlak hükümdar
Kısacası, teklifte cumhurbaşkanına tanınan yetkiler neredeyse mutlak hükümdara özgü olan yetkiler. Tek kişi neredeyse mutlak egemen oluyor. Yürütme yetkisi sadece onda. Yargı yetkisini kullanan bütün organlar ona bağlı. Mutlak egemenden sadece iki farkı var.
Teklifin öngördüğü cumhurbaşkanının mutlak egemen hükümdardan birinci farkı yasama yetkisini Meclisle paylaşıyor olması. Fakat bu paylaşımda asıl güçlü ortak kendisi. Çünkü Meclisi gerekçesiz feshedebiliyor.
Teklifin öngördüğü cumhurbaşkanının mutlak hükümdardan ikinci farkı ise seçimle göreve geliyor olması. Yani teklifle getirilmek istenen cumhurbaşkanı seçilmiş bir padişah.
Gücü zayıflatılmış bir Meclisle çalışan seçilmiş bir padişah. Teklifin tanımladığı cumhurbaşkanı işte böyle biri. Seçilmiş padişahın cumhuriyetle ilişkisi neredeyse hiç kalmamış. Çünkü Anayasaya göre egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir ve egemenliğin kullanılması hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz.
Egemenlik devredilemez
Anayasa değişikliği teklifi tek kişi yönetimini dayatıyor. Seçilmiş padişahlığı getiriyor. Kayıtsız şartsız milletin olan egemenliğin kullanılmasını tek kişiye bırakıyor. 23 Nisan 1920’de Millet Meclisini kurarak vatanı emperyalist işgalcilerden kurtaran, 29 Ekim 1923’te cumhuriyeti kurarak egemenliğine sahip çıkan halka, “egemenliğini beş yıl boyunca tek kişiye devret, o seni bildiği gibi çekip çevirsin” diyor. Halktan kula kul olmasını istiyor. Milyonlarca yurttaşın aklından izanından vazgeçmesini, kaderini bir faniye teslim etmesini emrediyor.
Olmayacak. Türkiye halkı başkanlık projesini kabul etmeyecek. Anayasa değişikliği teklifini geri çevirecek. Çünkü biz işçiyiz, köylüyüz, emekçiyiz, yurttaşız. Biz hep birlikte halkız. Biz cumhuriyetiz. Biz egemeniz. Biz kula kul olmayız. Başımıza padişah istemeyiz. Başkanlığa geçit vermeyiz. Vatanı, cumhuriyeti, emeği savunuruz. Emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı birlikte mücadele ederiz.