IŞİD'i Suriye, Irak ve Kürdistan halklarının üzerine salan Amerikan emperyalizmi, IŞİD'le mücadele bahanesiyle bütün bölge ülkelerinde siyasal etkisini arttırdı. “Kurtarıcı” rolüne büründü. Kontrolü altındaki işbirlikçi güçleri hizaya soktu, kontrolü altında olmayan ve ara güç olarak hareket eden siyasal güçleri de kendisine daha muhtaç duruma getirdi.
Irak
Irak'ta Nuri Maliki hükümeti IŞİD'e karşı ABD'den yardım istedi. Irak hava sahasını Amerikan savaş uçaklarına tamamen açtığı gibi, sayısı şimdilik 1600'u bulan Amerikan askerlerini ülkeye kabul etti.
ABD “IŞİD'e karşı mücadelenin başarılı olabilmesi için” Nuri Maliki'nin başbakanlıktan ayrılmasını ve “daha kapsayıcı” (“Amerika'ya daha bağımlı” diye anlayalım) bir hükümet kurulmasını istedi. İsteğine hemen kavuştu, başbakanlığa Haydar İbadi atandı ve yeni hükümet güvenoyu aldı.
Yeni hükümet, Irak'a yabancı kara birliklerinin gönderilmesine ihtiyaç olmadığını açıkladı.
Körfez ülkeleri
Arabistan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar, IŞİD'e karşı koalisyona katıldı. Bu dört petrol krallığı ve emirliği, IŞİD'e karşı savaşın mali yükünü üstlenmeyi kabul etti. Yani ABD, kendi savaş tekellerine gidecek milyarlarca doları haraç olarak bu zengin işbirlikçilerinden tahsil edecek.
Arabistan ABD'nin 15 bin “güvenilir” Suriyeli muhalifi Suriye'de savaşmak üzere eğitmesi için kendi topraklarında eğitim kampları açmayı kabul etti.
Türkiye
Türkiye, IŞİD'e karşı koalisyona katılacağını gecikerek de olsa açıkladı. Türk ordusunu Suriye ve Irak'a sokma, yabancı askerleri Türkiye'de bulundurma yetkisini AKP hükümetine veren savaş tezkeresini Millet Meclisi'nden geçirdi.
Yani, AKP hükümeti, Kürt kantonlarını etkisizleştirmek veya kendisine bağlamak, ABD'yi Suriye'nin meşru yönetimini doğrudan doğruya hedef almaya teşvik etmek için, Türkiye'nin karnını ABD ve NATO'nun sömürgeci ordularına açmayı kabul etti.
Kürdistan
Kürdistan Bölgesel Yönetimi, ABD'den ve Avrupa'dan gelen silah yardımının daha da arttırılmasını istedi. IŞİD'e karşı yabancı ülkelerden gönderilen hava gücününün yeterli olmayacağını belirterek, yabancı kara birliklerinin de gönderilmesini talep etti. Yani, Irak'ın ABD ve müttefikleri tarafından tekrar işgal edilmesine razı olduğunu açıkladı.
KCK, IŞİD'in sadece Kürtlere karşı tehlike oluşturmadığını, aynı zamanda Batı için de büyük tehlike oluşturduğunu belirtti. Peşmergeye yapılan silah yardımının kısa zamanda IŞİD'in eline geçeceğini söyleyerek Batının kendilerine silah vermesini istedi.
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “Türkiye olarak sunabileceğimiz destek neyse sunabilmeliyiz. Silah yardımı olmalıdır. Türkiye esas şu soruyu sormalıdır. Orada daha çok PKK savaşıyor. PKK silah yardımı isterse ne diyecek? Madem barışıyor, neden PKK'ya da yardım yapılmasın? IŞİD gibi bir barbarlığa karşı onlar da savaşıyor. Türkiye ile de barışıyor. Ancak PKK silah bırakacak. Oysa halkı savunan tek güç olarak onlar kaldı orada. Marjinal gelebilir ama biz böyle düşünüyoruz” dedi. (Al Jazeera Turk, 2 Eylül 2014)
Demirtaş aynı öneriyi AKP'nin savaş tezkeresinin Meclis'te kabul edilmesinden bir gün önce tekrarladı. Başbakan Ahmet Davutoğlu'yla görüşmeden çıktıktan sonra, “Silah yardımı yapılacaksa neden Türkiye yapmasın? PYD'nin silah yardımını Türkiye'den alması daha mantıklı değil mi? Bu, Türkiye-Kürt ilişkisi açısından daha sağlıklı sonuçlar doğurmaz mı? Türkiye silah eğitimi de versin, silah da versin” dedi. (Anadolu Ajansı, 1 Ekim 2014)
Özgür Gündem gazetesi, ABD ile Kürtler arasındaki ilişkinin gelişmesinden korkan AKP'nin bunu engellemeye çalıştığını, fakat başarısızlığa uğradığını iddia etti: “AKP Hükümeti’nin 'ABD ile Kürtler arasında ilişki gelişebileceğinden' adeta ödü koptuğu anlaşılıyor. Aslında tüm gücüyle bunu engellemeye çalışıyor. Fakat AKP Hükümeti’nin söz konusu girişimde de başarısız kaldığı açıktır.” (Adil Bayram, “Tehdit ve pazarlık tezkeresi”, 6 Ekim 2014)
İdeolojik ve siyasi mücadele
Emperyalizmin en gelişmiş, en zararlı, en saldırgan türü olan Amerikan emperyalizminin, sömürü, işgal, katliam ve saldırıları apaçık ortada dururken hâlâ bu kadar revaçta olması ve kurtarıcı olarak el üstünde tutulması, sosyalist, devrimci demokrat ve ilerici yurtsever güçler açısından gerçekten hazin bir manzara oluşturuyor.
İşbirlikçi egemen güçleri anlıyoruz; emekçi halklardan gasbettikleri iktidarı sürdürmek için dünya kapitalist-emperyalist sisteminin baş efendisi ABD'ye elleri mecbur.
Peki ya, zaman zaman hâlâ devrimci ve ilerici olduklarını iddia eden ara güçlere ne demeli? AKP'yle Amerikancılık rekabeti yaparak nereye varılır? Bir yandan, “Batının çıkarlarını en iyi biz temsil ederiz” diyerek Amerika ve Avrupa egemenleriyle, bir yandan “Çözüm sürecini geliştiriyoruz” diyerek AKP'yle işbirliği yapmakla, emekçi halka nasıl bir gelecek sağlanır? Emperyalizmin kanlı saldırısına uğrayan ve vatan savunması yapan Suriye'ye karşı AKP ve ABD'yle pazarlık yaparak bir halk nasıl kurtulur, nasıl özgürlüğe ve eşitliğe kavuşur?
Emperyalizmin doğası; Amerikan emperyalizmi; emperyalizm ile gericilik arasındaki binbir ilişkinin niteliği; ABD, AB, Japonya üçlüsünün uşaklarıyla birlikte oluşturduğu savaş blokunun strateji ve taktikleri konusunda kapsamlı ve ayrıntılı ideolojik ve siyasi mücadeleye ihtiyaç var.