
Suriye’de 10 Mart 2025’te Şam’da HTŞ ile SDG arasında Amerikan generallerinin gözetiminde apar topar bir “entegrasyon anlaşması” imzalandı.
HTŞ’nin cumhurbaşkanı ilan edilen başı Colani ile SDG’nin komutanı Mazlum Abdi’nin imzaladığı anlaşmayla, bütün Suriyelilerin siyasal süreç ve devlet kurumlarındaki temsili ile katılımının, etnik ve dinî kimliklerine bakılmadan güvence altına alınacağı ilan edildi. Kürt toplumunun Suriye devletinin ayrılmaz parçası olduğu, Kürtlerin vatandaş olma hakları dahil bütün anayasal haklarının tanındığı duyuruldu.
Anlaşmaya göre, Suriye’nin tamamında ateşkes sağlanacak, Suriye’nin kuzeydoğusundaki bütün sivil ve askerî kurumlar, sınır kapıları, havaalanları, petrol ve doğalgaz sahaları dahil olmak üzere Suriye devletinin yönetimine entegre edilecek.
Anlaşma, SDG’ye, “Suriye devletinin Esad rejiminin kalıntılarına ve ülkenin güvenliği ile birliğine yönelik her türlü tehdide karşı mücadelesini destekleme” yükümlülüğünü getiriyor.
Anlaşma, Suriye toplumunun bütün bileşenleri arasında ayrımcılık yaratmayı amaçlayan “bölünme çağrılarının, nefret söylemlerinin ve fitne girişimlerinin” kesin olarak reddedilmesini öngörüyor.
Anlaşma uyarınca, “yürütme komiteleri, anlaşmanın uygulanmasını sağlamak ve süreci yıl sonuna kadar tamamlamak için çalışacaktır.”
Örtbas çabası
Son maddeden de anlaşılabileceği gibi, bu anlaşma, neyin nasıl yapılacağını, yol ve yöntemleri belirleyen ve hemen yürürlüğe girecek kesin hükümler içeren bir anlaşmadan çok, niyet beyanı niteliği taşıyor. Önümüzde olgun bir metin, gerçek bir anlaşma yok.
Bu kadar ham bir metnin alelacele imzalanması, anlaşılıyor ki, Alevi katliamının üzerini örtmeyi, Suriye’de, bölgede ve dünyada katliama yönelik tepkiler artarken gündemi değiştirmeyi, HTŞ’nin üç ayda sapır sapır dökülen makyajını sözüm ona bir barış anlaşmasıyla yenilemeyi amaçlıyor.
Amerika’nın emriyle, Alevilere, laiklere, özgürlük eşitlik kardeşlik savunucusu ilerici yurtsever devrimci sosyalist güçlere hayat hakkı tanımamayı inanç belleyenlerin yardımına koşanları tarihin yargısına havale ediyoruz.
“Nefret söylemleri ve fitne girişimleri”ni somutlaştırıp zirveye taşıyarak katliam yapanlarla “tarihî bir anlaşma yaptık” diye böbürlenenlere söylenecek söz kalmadı.
Oluk oluk kan dökerken güya barış sahnesi kuranları asla affetmeyeceğiz.
Herkese mavi boncuk dağıtan belirsizlik diliyle aslında sadece Amerika ile İsrail’in planlarına hizmet eden bir takiye metnini göklere çıkaranlar, bir halkın katledilmesini perdeleyen figüranlar olmanın utancını yaşayacaklar. Amerika’yla birlikte hareket edenler, temsilcisi olduklarını iddia ettikleri halklara da bizzat ihanet ettiklerini görecekler.
Daha da geç olmadan anlayalım: Emperyalizm güdümlü sözüm ona “entegrasyon anlaşması” birleştirmez, böler; bütünleştirmez, parçalar.