Otuz Ağustos’un düşündürdükleri

30 Ağustos 2020
Otuz Ağustos’un düşündürdükleri

Otuz Ağustos, tarihimizin en şanlı, en haklı, adaletli zaferidir. Otuz Ağustos, yalnız Türklerin değil, Türkiye’de yaşayan bütün milletlerin, Kürtlerin, Ermenilerin, Kafkasyalıların, Rumların zaferidir. Otuz Ağustos, bütün ezilmiş milletlerin, sömürgelerin, yarı sömürgelerin, millî bağımsızlıkları için dövüşen Asya, Afrika, Latin Amerika halklarının zaferidir. Otuz Ağustos yirminci yüzyıldaki bütün millî kurtuluş hareketlerinin, hâlâ süren ve yer yer zaferlerle sonuçlanan millî bağımsızlık savaşlarının ilki, haydi alçak gönülllü olalım, ilklerindendir. Türkler! Türkiyeliler! Emperyalizme karşı savaşanlar! 30 Ağustos zaferimiz kutlu olsun!

30 Ağustos zaferini, milletçe, Türkiye’mizde yaşayan öteki halklarla da kardeşçe elbirliği yaparak kazandık. Ordumuzla halkımız 30 Ağustosta bir bütündü. Ordumuz 30 Ağustosta halkımızın emrindeydi ve onun için büyük, eşsiz zaferi kazanabildi. Doğu, Batı, Güney Doğu illerimizde köylülerimiz, aydınlarımız, işçilerimiz, esnaflarımız silâhı kapıp İngiliz, Amerikan, İtalyan, Fransız, Yunan emperyalizmine karşı çakmak çalmaya başlamasalardı, çeteler kurmasalardı ne yeni bir Türk ordusu ortaya çıkabilirdi, ne de 30 Ağustos zaferinin güneşi doğabilirdi. Türk halkının, Türkiyeli halkların, büyük yığınlarıyla ayaklanması, büyük yığınlarıyla Büyük Millet Meclisini ve Mustafa Kemal’i desteklemesi, bizi esir bir millet olmaktan, yurdumuzu parçalanmaktan kurtardı. Ama sonra zaferimizin bu ana sebebi unutuldu, o zaferi sağlayan halk, Mehmetçik sözde pohpohlandı, işte her gün biraz daha ezildi, sömürüldü. 30 Ağustos zaferinin yemişlerini bir avuç para babasıyla bir avuç politikacı toplayıp yedi.

Sonunda iş oraya vardı ki, Mustafa Kemal bugün anıt kabrinden başını kaldırıp memlekete bir baksa, 1919 yıllarındayız sanacak. Memleketin limanları, tersaneleri, şehirleri, üsleri yabancıların işgali altında. Memleketin iç ve dış işlerinde son söz yabancıların. Ekonomimiz, kültürümüz yabancıların boyunduruğunda. Memleket, satılmış, küçük bir Lâtin Amerika Cumhuriyetleri gibi Amerikan emperyalizminin kulluğunda. Başımızdakiler, hangi partiden ve kim olurlarsa olsunlar, bağımsız bir devletin idarecileri değil, Amerikan elçisinin memurları.

30 Ağustos dolayısıyla yayınlanan demeçlerde, mesajlarda: “Türk ordusu, milletlerarası vecibelerini yerine getirecek” deniliyor. Türk ordusuna yüklenen bu milletlerarası vecibeler ne? Yurdumuzun millî bağımsızlığını koruyarak, millî kurtuluş savaşına girişmiş milletleri mânen olsun destekleyerek dünya barışını korumak mı? Hayır, ordumuzdan yerine getirmesini istedikleri milletlerarası vecibeler: NATO’nun, SENTO’nun kulluğunda bir ücretliler ordusu gibi, emperyalizmin emriyle, komşularımıza saldırmaya, bir atom harbinde kökümüzü kurutmaya, millî kurtuluş savaşları yapan halkları korkutmaya hazır olması… Babaları 30 Ağustos zaferini kazanan bir orduyu bu hâle getirdiler. Yine verilen demeçlerde, çekilen nutuklarda, yayımlanan mesajlarda: Ordumuz demokrasi rejiminin kurulmasında öncülük ödevine devam edecektir” deniliyor. Yani, 27 Mayıs hareketinde birkaç genç subayın: Köylüye toprak vereceğiz, işçiye grev hakkı tanıyacağız, hayat pahalılığını önleyeceğiz, tarafsız millî bir dış politikaya doğru gideceğiz filan gibi sözlerini, bugün hükümetin ve ordunun başında bulunanlar gerçekleştiriyor da, ondan dolayı mı ordu demokrasi rejiminin kurulmasında öncülük ediyor? Hayır! Tersine! Gürsel hükümeti ve orduda onun dayandığı komutanlar, sıkıyönetim altında seçim yapmak emrini veriyor. Toprak reformunun, grev hakkının sözünü etmiyor, halkseverleri, yurtseverleri çeşitli vesilelerle tutup sıkıyönetim mahkemelerine veriyor, hayat pahalılığını önlemeyi aklının köşesinden bile geçirmiyor ve ekonomik sıkıntımıza sebep diye de, kapitalistlerin Yassı Ada’da bulunmasını ileri sürüyor; diktatörlüğü kendi partisince bile açıktan açığa kabul edilen İsmet gibi adamları destekliyor. Peki, şu 27 Mayıs hareketi niye böyle çürüdü çabucak? Çünkü, o hareketi yapanların, hattâ en halkseverleri, ilericileri bile halka güvenmediler, halka dayanmadılar, halkı, eninde sonunda hor gördüler, hattâ halktan korktular. Unuttular ki, 30 Ağustos zaferi, Kuvvayı Milliyeyi halkın tutması, benimsemesi yüzünden gerçekleşebilmiştir. Unuttular ki, ordunun giriştiği ve halka dayanmayan bir siyasî hareket, er geç, ya bir asker diktatörlüğüyle sonuçlanır ya da emperyalizmin kulluğunu edenlerin ve gerici kuvvetlerin dayanağı olur. Tıpkı bizdeki gibi!...

30 Ağustos zaferinizi kutlarız sayın dinleyiciler. Türk halkının, Türkiyelilerin millî bağımsızlıklarına, insanca yaşama haklarına kavuşmaları için yeni bir 30 Ağustos gerek!…

 

Nâzım Hikmet

30.8.1961, Bizim Radyo