Amasya Suluova Beşler Maden İşletmesi'nde iki gün önce kömür ocağında çalışan Mehmet Aslan, Ömer Baykuş ve Erhan Bilgili adlı işçiler metan gazından zehirlenerek hastaneye kaldırıldılar. Hastanedeki bütün müdahalelere rağmen işçilerden Mehmet Aslan ve Ömer Baykuş hayatını kaybetti. İnternet sitelerinden Erhan Bilgili adlı işçinin tedavisinin Amasya Sabuncuoğlu Şerafeddin Devlet Hastanesi'nde sürdürüldüğü haberini okuduk.
Yine iki gün önce Türkiye Taşkömürü Kurumu Üzülmez Müessesesi Asma-Dilaver İşletme Müdürlüğü'ndeki tavan kısmında yaşanan çökme sonucu meydana gelen göçükte hayatını kaybeden Tahir Kuru adlı işçinin cesedi göçük altından çıkartıldı. İşçi Tahir Kuru ve diğer madenci arkadaşları bu sömürü, bu zulüm bu bezirgân saltanatı sürsün diye, bir avuç zengin daha da zengin olsun diye canlarından oldu.
Her yıl yüzlerce işçinin iş kazalarına kurban edildiği ülkemiz aç gözlü kapitalistlerin elinde ölü işçiler cumhuriyetine döndü. İşte aç gözlü kapitalistler ve işbirlikçileri bu ölü işçile cumhuriyetinin iş cinayeti istatistiklerine iki gün önce Amasya Suluova ve Zonguldak Karadon madenlerinde ve üç işçiyi daha eklediler. Türkiye büyüyor, maden sanayi gelişiyor. İşçilerin kanı ve canı pahasına.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik daha geçen hafta, 11 Mart 2012, İstanbul Esenyurt'ta meydana gelen ve 11 işçinin diri diri yandığı iş cinayetiyle ilgili sorulan soru üzerine şöyle demişti. “Olay kaza değil. Önlem alınsa yaşanmazdı. Ama kader mi kader.” İşyerinde bir buçuk ay önce yangın çıkıyor ancak hiçbir önlem alınmıyor. Yani kıyım geliyorum diyor. Ama hiçbir şey yapılmıyor. Mevcut mevzuat işçilerin çadırlarda kalmalarını yasaklıyor. Ama kimin umurunda. Sermayedarların mı? Gözünü kâr hırsı bürümüş patronların mı? Biliyoruz. Hiç birinin. İşçilerin çalışırken can güvenliğinin sağlanması, sağlıklı bir ortamda çalışmaları ve iş kazalarının önlenmesinden sorumlu bir bakan bir iş kazasını kader olarak yorumluyor. Ancak buradan bir kere daha söylüyoruz. O ortaçağ zihniyetiyle halkı kandıramazsınız.
Halk size kanmaz da inanmaz da. Ve şunu da aklınızdan çıkarmayın. Halk unutmaz da. Biz bu açıklamayı yapanın kimin bakanı olduğunu biliyoruz. Bu bakan TTK'ya ait Karadon Maden Ocağı'nda 17 Mayıs 2010 tarihinde meydana gelen grizu faciasında 30 işçi yaşamını yitirmesi üzerine "Bu mesleğin kaderinde bu var" diyen Başbakanın bakanı. Bu bakan 30 madencinin ölürken acı çekmediklerini söyleyerek “Güzel öldüler” diyen Ömer Dinçer'in meslektaşı.
İşçiler, öğrenciler, aydınlar, gençler, kadınlar, ilericiler, devrimciler, sosyalistler, komünistler, bu işçi düşmanı orta çağ kafasının nasıl çalıştığını çok iyi biliyor. Çalışma bakanlığına işten atıldığı için hakkını isteyen, daha iyi çalışma koşullarına kavuşmak için sendikalı olmak isteyen, sırf kör bir maden tünelinde ölmemek için iş sağlığı talep eden işçilere, emekçilere copu, biber gazını ve ölümü reva gören seçmece kişilerin getirildiğini çok iyi biliyoruz.
İşçi sınıfı çadırlarda yanmak istemiyor. İşçi sınıfı madenlerde ölmek istemiyor. İşçi sınıfı işçi sağlığının korunması ve geliştirilmesi sorumluluğunun aç gözlü patronlarda bırakılmamasını istiyor.
İşçi sınıfı iş sağlığı ve güvenliği yasasının bir an önce çıkarılmasını talep ediyor. İşçi sınıfı yasanın sıkı bir şekilde denetlenmesini ve uygulanmasını talep ediyor. İşçiler iş kazaları sonucu hayatlarını yitirirken işçilerin sağlığının korunmasında en büyük sorumluluğu olan bakan sadece bakıyor.
Vahşi kapitalizm ve onun hizmetkârları emekçilerin taleplerini yerine getirmiyor, getirmeyecekler de. Son iş cinayetlerininde açıkça gösteriyor ki mücadeleyi daha da yükseltmeliyiz. Sınıf kardeşlerimizin vahşi kapitalizm tarafından katledilmesine bir an önce son vermeliyiz. Kapitalizm gibi işçi canı ve kanı ile beslenen bir sistemden bir an önce kurtulmalıyız.