Amerikancı-Fethullahçı 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin üzerinden yedi yıl geçti. Ordunun, emniyetin ve halkın 251 can ve 2196 yaralı verme pahasına direnişiyle ezdiği darbe ABD önderliğinde NATO karargâhında hazırlanmıştı.
Darbenin yürütücü gücü, vatan cumhuriyet ve emek savunucusu bütün sosyalist, devrimci ve ulusal demokratik güçlere karşı emperyalizm ve gericilik tarafından yetiştirilen ve kontrgerilla olarak başta emniyet ve ordu olmak üzere bütün devlet kurumlarına yerleştirilen Fethullahçı dinci örgüttü.
Darbenin dosya sorumlusu, o dönemde ABD yönetiminde Başkan Obama’nın yardımcısı görevinde bulunan ve 2014 Ukrayna faşist darbesinin de dosya sorumlusu olan bugünkü ABD Başkanı Joe Biden’dı.
Darbenin amacı, tıpkı Ukrayna’da olduğu gibi, Türkiye’yi altın vuruşla toptan ele geçirmek, muhalefeti yok etmek, bütünüyle sömürgeleştirilen ülkemizi Rusya’ya ve İran’a karşı NATO’nun bilinçsiz piyonu olarak kullanmak, Irak ve Suriye’de denenen sömürgeci planlara benzer şekilde bölüp parçalamaktı.
Darbeden bugüne
15 Temmuz 2016 darbesi Türkiye halkının büyük savunması karşısında başarıya ulaşamadı. Fakat AKP yönetimi Amerikancı-Fethullahçı darbeye karşı oluşan ulusal birliğin gereklerini yerine getirmedi. Aksine, darbeye karşı oluşan birliği kendi bencil amaçları için kullandı. Halkın demokratik iradesini hiçe sayarak başkanlık sistemine geçti.
AKP yönetimi dış borca dayalı ekonominin iflası karşısında ulusal ekonomiye geçiş sloganını bol bol kullandıysa da halkı hızla yoksullaştıran ve işbirlikçi kapitalist oligarşiyi daha da zenginleştiren tutarsız bir ekonomi politikası izledi.
AKP yönetimi Amerika ve NATO’nun darbesi karşısında antiemperyalist ve bölge ülkeleriyle işbirliğini esas alan bağımsız dış politikaya geçmek yerine büyük güçleri birbirine karşı oynayan bir denge politikasına yöneldi. Rusya ve İran’la ilişkileri geliştirdiyse de NATO’dan ayrılmayı aklından bile geçirmedi, Suriye’yle barışmadı, emperyalist savaş blokunun kuklasına dönüşen Ukrayna’nın Rusya karşıtlığı ile bu güçlerle savaşan Rusya arasında bile dengecilik tutturdu. NATO’nun genişleme politikasını ayak sürüyerek de olsa destekledi. Finlandiya’nın üyeliğine onay verdi, İsveç’in üyeliğinin yolunu açtı. 15 Temmuz 2016’da kalemini kıran Biden’la iktidarını sürdürme kaygısıyla işbirliğine yöneldi.
AKP yönetimi zamanında Anayasa Mahkemesinin “laikliğe karşı odak” olarak mahkûm ettiği ortaçağ zihniyetinden ve davranışından vazgeçmedi. Uzun yıllar Fethullahçılarla yaptığı sistemli işbirliğinin yol açtığı sonuçları kanlı bir darbe girişimiyle bizzat yaşadıysa da onlardan boşalan yerlere Menzil ve benzeri tarikatların yerleşmesinde bir sakınca görmedi. Laikliği daha da ayaklar altına alan, kadınlara ve çocuklara sistemli zarar veren girişimlerini sürdürüyor.
AKP yönetimi seçimlerin hemen ardından Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Merkez Bankasını uluslararası finans kapitale teslim etti. Kendi tutarsız politikasını halkçı, devletçi ulusal kalkınma programı yönünde değil, uluslararası finans kapitalin ve işbirlikçi kapitalist oligarşinin halk düşmanı neoliberal politikası doğrultusunda değiştirdi. Dolar milyarderlerinin arzularına uygun olarak İMF’siz İMF programını uygulamaya başladı.
Sonuç
15 Temmuz 2016 darbesinin yedinci yılında Türkiye halkı hâlâ darbecilerin ve onları kullanan emperyalist efendilerin yarattığı tehditlerle karşı karşıya olmaya devam ediyor. İstibdat, ortaçağ zihniyeti, laikliğin ayaklar altına alınması, emekçileri sefalete, emeklileri açlığa ve ölüme sürükleyen vurguncu ekonomi politikası, bütün halkı sömürge köleliğine, Türkiye’yi NATO boyunduruğuna mahkûm eden dış politika hükmünü sürdürüyor.
Bu uğursuz kıskaçtan ulusal kurtuluş savaşımızın ve cumhuriyet devrimimizin programına dönerek, halkçı toplumcu ulusal planlı kalkınmayı ve Atatürkçü bağlantısız dış politikayı yeniden bayrak edinerek kurtulacağız.