Sınırsız zulüm, sınırsız yalan

25 Haziran 2013
Sınırsız zulüm, sınırsız yalan

Ankara'da 1 Haziran'da direnişçi işçi Ethem Sarısülük'ü nişan alarak vurduğu kamera kayıtlarında açıkça görülen polis Ahmet Şahbaz, dün (24 Haziran) Ankara 13. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından sorgulandıktan sonra serbest bırakıldı.

Ethem Sarısülük'ü şehit eden polisin serbest bırakılması, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, yine dün, Polis Akademisi mezuniyet töreninde yaptığı konuşmada, “Polis, Gezi Parkı gösterilerinde kahramanlık destanı yazdı. Gösterilerin hiçbir aşamasında demokrasinin dışına çıkacak, hukuku çiğneyecek, özgürlükleri kısıtlayacak bir tavrın içinde olmadı” demesinin ardından geldi.

Demokrasi değil, despotizm
Dört ölüm, komada yatan ağır yaralılar, gözü çıkan on bir kişi, sekiz bin yaralı, üzerine zehir sıkılan yüz binler, zehirli gaz solumak zorunda bırakılan milyonlar, binlerce gözaltı, gitgide artan tutuklamalar, on binlerce insanı soğukkanlı biçimde topluca katletme girişimleri, sayısız meydan dayağı, hastanelere, otellere, pastanelere atılan gaz bombaları... Bütün bu zulümler demokrasiye uygun, öyle mi? Erdoğan, demokrasi derken, açıktır ki, despotizmi kastediyor.

Mahkemenin Ahmet Şahbaz'ı serbest bırakma gerekçesi ise “meşru müdafaa.” Barışçı gösteri yapan insanları yere düşürüp tekmelemek, sonra da silahını çekip vurmak her nasılsa “meşru müdafaa” olmuş! Bu gerekçeyi uyduranlar da, anlaşılıyor ki, aynı şekilde, despotizmin mantığını kullanıyor.

Despotizmin mantığı
Çünkü despotizmin mantığında despota muhalefet etmek büyük suçtur. Halkın sesini çıkarması, görüşünü ifade etmesi, toplanıp protesto yapması asla kabul edilemez. Muhalefet ederek düzeni bozanlar ölüm dahil her cezayı hak ederler. Despotizmin muhafızları direnişçiyi öldürürse, tanım gereği, meşru müdafaa sınırları içindedirler.

Halkın mantığı
Ne var ki, korku sınırını aşan, ayağa kalkan halk, despotizmin bu çarpık mantığını elinin tersiyle iter. Zulme karşı direnişe geçen işçiyi öldüren muhafızın katil olduğunu söyler. Katili serbest bırakanların zulmün aleti olduğunu haykırır. Despotizmin bir sistem olduğunu ilan eder.

Direnen halk bilir ki, despot; despotun emrindeki zulüm ve yalan aygıtları, cezalandırma ve beyin yıkama örgütleri; despotun çevresindeki bir avuç banka ve holding sahibi; bu tekelci sermayedarların emrindeki sömürü, kâr ve rant düzeneği; despotizmin hizmetine koşulmuş satılık medya; despotun ve çevresindeki banka ve holding sahiplerinin efendisi emperyalistler, birbirinden ayrılamaz.

Ayağa kalkan halk, mücadelesini bu temel gerçeğe uygun olarak yürütür. Despotizmin zulmünden kurtulmak için gericilik, vurgun ve savaş rejimini sona erdirmek gerektiğini unutmaz. Nâzım'ın deyişiyle, çakalların uluması sürerken bayrağını derleyip dürlemez, safları sıklaştırır, faşizme karşı hürriyet kavgasını sürdürür.

Adalet
Halkın demokratik direnişini bastırmak için insanlık suçu işleyenler, katliam girişimcileri, direnişçileri göz göre katledenler, katilleri koruyanlar, en aşağılık yalanlarla zulmün üstünü örtenler adaletten kaçamayacaklar, halka hesap verecekler.