AKP-Gülen çatışmasının ilk bilançosu

25 Şubat 2012
AKP-Gülen çatışmasının ilk bilançosu

AKP, MİT kanununda değişiklik yaparak MİT'i Başbakan'ın izni olmadıkça Özel Yetkili Mahkeme (ÖYM) savcılarının ve yargıçlarının yetki alanından çıkardı.

MİT'in zaten Cumhuriyet'in başından beri işçi sınıfına, emekçi halklara, TKP'ye, Kürt ulusal hareketine, sosyalist ve devrimci-demokratik muhalefete karşı yararlandığı antidemokratik koruma zırhı; Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin (DGM'lerin) yerine oluşturulan ÖYM'leri eline geçiren Gülenci kadroların “haddini aşan” hamlesiyle delinmek istenince, pekiştirildi ve daha da kalınlaştırıldı.

MİT kanununda yapılan değişiklik Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün jet hızıyla onamasının ardından 18 Şubat 2012 Cumartesi günkü Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Değişiklik metni şöyle:

MADDE 1 - 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26 ncı maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Soruşturma izni
MADDE 26 - MİT mensuplarının veya belirli bir görevi ifa etmek üzere kamu görevlileri arasından Başbakan tarafından görevlendirilenlerin; görevlerini yerine getirirken, görevin niteliğinden doğan veya görevin ifası sırasında işledikleri iddia olunan suçlardan dolayı ya da 5271 sayılı Kanunun 250'nci maddesinin birinci fıkrasına göre kurulan ağır ceza mahkemelerinin görev alanına giren suçları işledikleri iddiasıyla haklarında soruşturma yapılması Başbakanın iznine bağlıdır.”
MADDE 2 - 2937 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 4 - Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla halen devam eden soruşturma ve kovuşturmalar hakkında da 26'ncı madde hükümleri uygulanır.”
MADDE 3 - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
MADDE 4 - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.”

AKP, MİT kanununu değiştirerek MİT'in şimdiki müşteşarı Hakan Fidan, bir önceki müsteşarı Emre Taner, bir önceki müsteşar yardımcısı Afet Güneş ile iki yardımcısını soruşturma ve koğuşturmadan kurtarmış oldu.

AKP hükümeti, kanun değişikliği yapmanın yanı sıra, Gülen hareketinin, Başbakan Erdoğan'ın hastalığından da yararlanarak giriştiği saray darbesini uygulamaya sokan özel yetkili savcının elinden ilgili dava dosyasını aldı; İstanbul istihbarat ve terörle mücadele müdürlerinin, yardımcılarının ve kitlesel siyasal davaları yürüten 700 polisin görev yerlerini değiştirdi.

Başbakan Erdoğan ve AKP, bu adımlarla Gülen hareketine karşı ilk kez harekete geçmiş oldu. Ayrıca, Gülen hareketine Yeni Şafak gazetesi Ankara temsilcisi Abdülkadir Selvi aracılığıyla aba altından sopa göstererek “Çatışmayı derinleştirirseniz, Özel Yetkili Mahkemeleri 1 maddelik bir kanunla kaldırırız” tehdidini yöneltti.

AKP-Gülen koalisyonunu oluşturan taraflar, şimdi bu ilk büyük çatlağın ve iktidar çatışmasının ardından, karşılıklı hasar tespiti yapıyor, yeni taktikler ve stratejiler belirlemeye çalışıyor.

Temel ortaklıklar
AKP de, Gülen hareketi de, İslam-Türk-NATO Sentezini benimsiyor. Her iki hareket de, kapitalizmle dinci gericiliği ve şovenist milliyetçiliği harmanlıyor. Her iki güç de, sosyalizme, demokrasiye, düşünce, örgütlenme ve inanç özgürlüğüne düşman. Her iki güç de, akıl ve bilim yerine imancılığı ve göksel dogmatizmi bayrak ediniyor. AKP de, Gülen hareketi de, Kürt toplumunu, Alevi toplumunu, bütün yerli halkları mukaddesatçı-milliyetçi şovenizm doğrultusunda asimile etmek amacını paylaşıyor. Her ikisi de NATO'nun emrinde Ortadoğu, Kafkasya ve Balkanlar'da yayılmacılık yapıyor. Her iki güç de, sendikal harekete, kadın hareketine, laikliğe düşman.

ABD-İsrail-Türkiye ekseninde AKP-Gülen farkı
Peki bu iki güç arasındaki ayırım ve çatışma nereden kaynaklanıyor?
Birincisi, egemen Sünni mezhebi içindeki Nakşibendi-Nurcu bölünmesinin içerdiği teolojik-ideolojik doktrin nüanslarının ve gelenek farklarının; ikincisi, büyük vurgun, rant ve kârların paylaşımındaki ekonomik rekabet ve ticaret savaşının; üçüncüsü, siyasal iktidar mevkilerine kimin, hangi kadroların oturacağına ilişkin komuta ve kontrol çatışmasının yanı sıra, temel siyasalayırım şudur:
AKP ABD'ye hizmet sunar ve onun emrinde bölgede yayılmacılık yaparken, bu hizmetlerinin karşılığında ABD'ye İsrail'i değil, Türkiye'yi öz evlat olarak benimsetebileceğine inanmakta ve taktiklerini bu çerçevede belirlemektedir. Bu yönüyle ABD'yi zaman zaman İran, Libya, Filistin politikalarında kuşkusuz sınırlı ve ABD'nin stratejik çıkarlarına ters düşmeyen geçici taktik oldubittilerle karşı karşıya bırakabilmektedir.

Gülen hareketi ise, dinci çevreler içerisinde İsrail'in bölgesel otoritesine sadakat konusunda en hevesli ve uysal harekettir. İsrail'in ABD emperyalizminin öz evladı ve gözbebeği olduğunu bilmekte, AKP'nin İsrail konusundaki tutumunu gereksiz maceracılık olarak değerlendirmektedir. Bu yönüyle, ABD'nin en gerici ve en bağnaz dinci güçlerle işbirliğini öne çıkaran yeni bölgesel stratejisi çerçevesinde laik görünümlü sağcı Amerikancı generalleri bile satmasından sonra, ABD'nin ve İsrail'in AKP iktidarını gerektiğinde hizaya getirmek amacıyla kullandığı yeni “Demokles'in kılıcı” rolünü üstlenmekte tereddüt etmemektedir.

Emperyalist dünyanın birinci gücü olarak ABD asla tek ata oynamaz; kendi hükmünü tartışmasız sürdürebilmek için yerel ve bölgesel işbirlikçilerini de birbirlerine karşı kullanır. ABD mutlak itaaat ister; gücü yettiği sürece, uşaklarının ayak sürümesine bile katlanamaz.

Laik görünümlü işbirlikçilerini genel bölgesel hesapları için şimdilik kurban etmeyi (örneğin Amerikancılığı tescilli eski bir genelkurmay başkanının ve yakın çalışma arkadaşlarının Silivri'ye atılmasını ve yargılanmasını) uygun bulan ABD emperyalizmi; AKP'nin kendine özgü hesap ve değerlendirmelerle hizayı aşmasına, sözüm ona özerklik taslamasına karşı, daha önce TSK üst yönetimine oynattığı dengeleyici rolü, bu kez Gülen hareketine vermiş görünmektedir.

Gülen hareketi, ayrıca, Kürt sorununu Kürt halkına temel hak ve özgürlüklerini tanımadan da olsa kimi küçük tavizler vererek biçimsel barışla bitirebilecek bir AKP girişimini ne pahasına olursa olsun baltalamayı amaçlamakta; bu ağır yaranın kanamaya devam etmesini, işbirlikçiliği belli herhangi bir Türkiye yönetimini bile mutlak olarak hizaya sokmakta yararlı bir öğe olarak gören İsrail ve ABD planlarını da paylaşmaktadır.

Serinkanlı olmak
AKP-Gülen işbirliği MİT çatışmasına rağmen hâlâ devam ediyor. AKP, örneğin ÖYM'leri kaldırmak ve Terörle Mücadele Kanununu iptal ederek bu çatışmadan hukuk devleti ve en sınırlı burjuva anlamda bile olsa demokrasi yolunda bir sonuç üretme yoluna gitmedi. MİT yönetimini kurtarmayı, ona tanınmış despotik ayrıcalıkları arttırarak, bu kurumun halka karşı daha da sorumsuz davranmasının imkânlarını arttırarak sağlamayı tercih etti.

Bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm güçleri, taktik ve stratejilerini bu nesnel durum değerlendirmesi çerçevesinde serinkanlı biçimde belirlemeye devam etmelidir.