ABD Afganistan’dan çekildi

02 Eylül 2021
Kabil'deki ABD büyükelçilik binasındaki personel helikopterlerle tahliye edildi

ABD’nin başını çektiği emperyalist savaş blokunun Afganistan’daki yirmi yıllık işgali, Amerikan askerlerini taşıyan en son uçağın 30-31 Ağustos 2021 gece yarısı Kâbil havalimanından ayrılmasıyla sona erdi. Afganistan artık bağımsız. Amerika, Avrupa Birliği, NATO artık Afganistan’da değil.

Devrimden karşı devrime
Hatırlayalım, Afganistan’daki devrimci yönetim ABD’nin ve suç ortaklarının örgütlediği gerici çeteler tarafından 1992’de devrilmiş, İslam Devleti ilan edilmişti. Ne var ki, iktidara gelen çeteler birbirlerine düşmüş, bu karşı devrimci kargaşa döneminin ardından 1996’da Amerikan onayıyla en gerici Taliban örgütü başa geçmişti. Afganistan İslam Emirliği adını kullanan Taliban örgütü, Usame Bin Ladin’in El Kaide örgütüyle iç içeydi.

Tek merkezli dünya
Sosyalist kampın 1989-1991 karşı devrimleriyle çökertildiği, Sovyetler Birliği’nin dağıtıldığı, Çin’in ABD’yle uyumlu bir rotaya sokulduğu, antiemperyalist ulusal yönetimlerin savaş ve neoliberal küreselleşme stratejisiyle yıkıldığı veya iyice zayıflatıldığı tek merkezli bu dünyada Amerika’nın dünyaya mutlak hakimiyet için tarihsel bir fırsat yakaladığını düşünen yeni muhafazakârlar (neokonlar) 20 Ocak 2001’de Bush yönetimi olarak ABD’de başa gelmişti.

Sürekli savaş ve işgal stratejisi
Mutlak hakimiyet için sürekli savaş ve işgal politikasını öne çıkaran neokonlar, stratejilerini uygulamak için, Rusya ile Çin’in arasına kama gibi giren konumuyla çok önemli saydıkları ve üstelik en zayıf hedef olarak değerlendirdikleri Afganistan’ı işgal etmeye karar verdiler. Taliban yönetimi halka yaptığı orta çağ zulmüyle dünyada en nefret edilen yönetim durumundaydı. 11 Eylül 2001’de İkiz Kulelere yapılan saldırıyı bahane olarak kullanan Bush yönetimi, Afganistan’ı işgal etti ve Taliban yönetimini yıktı. Yerine hepsi kendisine bağlı bir işbirlikçiler koalisyonu kurdu. Taliban kırsala çekildi. “Bush doktrini” yürürlüğe girmiş, uygulama planı hayata geçirilmeye başlanmıştı.

Uygulama planı
Önce Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), sonra Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi (GOKAP) adı verilen bu uygulama planına göre Afganistan işgali sadece bir başlangıç olacaktı. Sürekli savaş ve işgallerle Afganistan’ın ardından Irak, Suriye, Lübnan, Libya ve İran düşürülecek, Pakistan dağıtılacak, Filistin haritadan silinecek, Türkiye parçalanarak küçültülecekti. İsrail’in stratejik hedeflerine de mükemmel biçimde uyan bu hedeflere ulaşılınca Rusya ve Çin artık kıpırdayamaz duruma gelecek, Avrupa Birliği hizaya girecek, bütün dünya Amerikan dolar milyarderleri şebekesinin kölesi olacak, 20. yüzyılın ardından 21. yüzyıl da Amerikan yüzyılı yapılacaktı. Tarih Amerikan kapitalist tekellerinin mutlak ve sonsuz hakimiyeti altında sona erecekti.

Büyük yıkıma karşı direniş
Bu deli saçması strateji dünya halklarına olağanüstü zarar verdi. ABD’nin ve uşaklarının başlattığı savaşlarda milyonlarca kişi öldürüldü, yaralandı, yerinden yurdundan edildi. İşçiler, şehir ve köy emekçileri, yurtseverler, sade yurttaşlar her yerde işgalcilere karşı ayağa kalktı.
Önce Irak halkının, sonra Filistin halkının kahramanca direnişi, Rusya’nın kendini toparlayarak ayağa kalkması, Çin’in Amerikan köleliğine razı olmayıp adım adım bağımsızlığına sahip çıkması, İran’ın ABD planlarına teslim olmaması, neokonların uyguladığı stratejinin işlemediğini daha Bush’un ikinci döneminde göstermiş ve stratejide çeşitli değişiklikler yapma zorunluluğu doğmuştu.

“Obama doktrini”
Bush’un ardından gelen Obama döneminde kabul edilen “Obama doktrini”yle Tunus, Mısır, Libya, Suriye ve Türkiye’de yeni yöntemler denenmiş, doğrudan işgal yerine vekâlet savaşları, taşeron kullanma, etnik ve dinsel toplulukları birbirlerine kırdırma, terör örgütlerini güçlendirme, iç kargaşa yaratma yöntemleri yaygınlaştırılmıştı. İnsanlık düşmanı emperyalist stratejilerin özü değişmediği için halkların direnme azmi bütün zorluklara rağmen etkisini göstermiş ve masa başında hazırlanan planlar delik deşik olmuştu.

Obama döneminde ABD emperyalist stratejisinde yapılan değişiklikleri 2011 sonunda “Emperyalist Savaş Blokunun Pirus Zaferi” adlı yazıda şöyle değerlendirmiştik:
 
İşçi sınıfının, emekçi kitlelerin ve ezilen halkların dünyanın dört bir köşesinde sorgulamaya başladığı kapitalist dolar milyarderleri şebekesinin sömürü ve zulmünü sürdürebilmek için bir kez daha bütün dünyayı yeniden sömürgeleştirme seferini başlatan, art arda savaş ve istilalara girişen Amerika-Avrupa Birliği-NATO bloku, taş üstünde taş bırakmadığı Libya’yı yeniden köleleştirmeyi başardı. Emperyalist efendilerin fermanına karşı gelme cesaretini gösteren bütün halklara, sosyalistlere, devrimcilere ve yurtseverlere gözdağı vermek için Muammer Kaddafi’yi vahşice linç ettirdi; linç sahnesini savaş suçlusu kapitalist medya aracılığıyla herkesin beynine kazıdı ve Kaddafi’nin ölüsünü zavallı kalabalıklara günlerce teşhir ettikten sonra bilinmeyen bir yere gömdü. Bağımsız Libya artık bütün petrol, doğal gaz, su ve güneş enerjisi kaynaklarıyla emperyalist şirketlerin elinde.

Libya’yı sömürgeleştirme seferinde NATO’nun havadan ve denizden yürüttüğü yüz binlerce saldırıya ek olarak karada sadece özel birliklerini kullanması, karadaki katliamları yapma işini Irak’ta ve Afganistan’da olduğu gibi Amerika ve Avrupa Birliği’nin kendi işgal ordularına değil, yerel ve bölgesel kuklalara yaptırması ABD’de bayram havasına yol açtı. Savaş uzmanları, hedefe ulaşmada “nispeten ucuz bir yöntem” bulan Obama yönetiminin dehasını övmekte birbirleriyle yarışıyor. “Obama doktrini”, Irak ve Afganistan’ı köleleştirmek için büyük işgal orduları kullanan Bush yönetiminin “Bush doktrini”yle karşılaştırılarak göklere çıkarılıyor.

Halkların kıyımından, ülkelerin taş devrine döndürülmesinden zerre kadar rahatsızlık duymayan bu vicdansız uzmanlara göre, Bush doktrini Amerikan hazinesini boşaltarak büyük ekonomik krizi hazırlayan bir etken olmuşken; Obama doktrini “taşeron kullanmayı akıl ederek” ölüm ve yıkım işini ucuza getirmeyi başarmış! Tıpkı ekonomik yaşamda olduğu gibi, “outsourcing” (işi dışarıya yaptırma), “sub-contracting” (taşeron kullanma) başarının anahtarı olmuş! Neoliberalizm sadece ekonomide değil, savaş ve istilada da yaratıcı ve verimli bir öğreti olduğunu ispatlamışmış! Şimdi sıra Suriye’yi yıkma ve parçalama işini de taşeronlara havale etmekmiş, Suriye’nin ardından desteksiz kalacak olan Lübnan, Filistin ve İran’ı da yerel ve bölgesel taşeronlar aracılığıyla bitirmekmiş!

Kiralık katil tutma, paralı asker kullanma, korucu yazma, sömürücü egemenlerin bin yıllık taktiğidir, zalim Obama’nın buluşu değil. Birinci Dünya Savaşından yorgun çıkan İngiliz-Fransız emperyalizminin Türkiye işgalinde Yunan ordusunu ve padişah kuvvetlerini taşeron olarak kullanmasını ilkokul çocukları bile biliyor. İkinci Dünya Savaşında, Hitler işgal ettiği Yugoslavya’da, Balkanlar’da, Sovyetler Birliği’nde bu taktiği kendi ana işgal ordularına yardım amacıyla kullandı. Amerika Kore’de, Vietnam’da, Afganistan’da bu taktiğe yardımcı bir öğe olarak başvurdu.

“Kore’ye karşı Birleşmiş Milletler Koalisyonu”, “Vietnam savaşını Vietnamlılaştırmak”, “Endonezya komünistlerine karşı İslam Birliği”, “Afgan komünistlerine karşı İslami Cihat”, “Irak’a karşı Gönüllüler Koalisyonu”, “Taliban’a ve El Kaide’ye karşı Uygarlık Koalisyonu”, “Irak’ta Sünni direnişçileri Şiilere ve Kürtlere kırdırmak”, “Suriye’de Alevi yönetimini Sünnilere devirtmek”, “Filistin’de FKÖ ile Hamas’ı birbirine kırdırmak”, “Suriye’yi Türklere işgal ettirmek” kavramlarını hep duyduk, iyi biliyoruz.

ABD, bu yöntemi şimdi Somali’de özel kuvvetlerine ve insansız hava aracı filosuna ek olarak Etyopya ve Kenya ordusunu kullanarak uyguluyor. Yemen’de özel kuvvetlerine ve insansız hava aracı filosuna ek olarak Suudi Arabistan ordusunu kullanıyor. Bahreyn’de Amerikan 5. Filosu’nun özel uzmanlarına ek olarak, Suudi ordusunu kullanıyor.

Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’nda bozguna uğrayan İngiltere, Fransa gibi; Yugoslavya’da, Sovyetler Birliği’nde, Balkanlar’da bozguna uğrayan Hitler Almanya’sı gibi; Kore’de, Vietnam’da bozguna uğrayan, Irak ve Afganistan’da bozgunun eşiğine gelen Amerika gibi, Obama Amerika’sı da hem Libya’da, hem Suriye’de, hem istila ettiği ve saldırdığı bütün ülkelerde yenilgiye uğrayacaktır. Emperyalist savaş blokunun saldırdığı ülkede yeni sömürge yönetimi kurmayı başarması savaşın sonu değil, büyük yurtsever halk direnişinin başlangıcıdır. Tıpkı Irak’ta “görev tamamlandı” diyerek zaferini ilan eden Bush’un yanıldığı ve yaşayarak gördüğü gibi, halklara karşı yüksek savaş teknolojisine, psikolojik savaş medyasının desteğine, taşeronların yardımına dayanan topyekûn savaşlarda kazanılan geçici zaferler, astarı yüzünden pahalıya gelen Pirus zaferleridir. Obama da bunu yaşayarak görecek. Neoliberal ekonomik ve sosyal politikalar nasıl iflas etti ve halk kitlelerinin gözünde meşruiyetini yitirdiyse, neoliberal savaş, istila, işgal, saldırı politikaları da iflas edecek ve sade insanların gözünde bütün meşruiyetini yitirecek. (Ürün Sosyalist Dergi Sayı 33: Emperyalist Savaş Blokunun Pirus Zaferi)
Obama’nın gördüğünü Trump da gördü, Obama’nın eski yardımcısı Biden de gördü. Afganistan’dan çekilme anlaşmasını Trump yaptı, Biden uyguladı.
Afganistan’dan çekilmek zorunda kalan Amerikan yönetiminin şimdi Bush stratejisi yerine, daha çok Obama yöntemlerine dayanan yeni bir kötülük stratejisi benimseyeceği öngörülebilir. Ne var ki,  sonuç yine utanç verici bir yenilgi olacaktır.

Kâbil havalimanında katliam
ABD’nin büyük bozgunu öncesinde Kâbil havalimanında bir katliam yaşandı. Kendisini “İslam Devleti” olarak adlandıran IŞİD/DAİŞ’in Horasan kolunun üstlendiği bombalı intihar saldırısında 13 Amerikan ve 28 Taliban askeri öldü, birçok asker yaralandı. Paniğe kapılan Amerikan askerlerinin yaylım ateşiyle  yüzlerce sivil öldü ve yaralandı. Üstelik, ABD’nin katliamı düzenleyen örgütün sözüm ona yöneticilerine karşı bir gün sonra düzenlediği insansız hava aracı saldırısında yedi Afgan çocuğu öldürüldü.
 “İslam Devleti” örgütünün ABD gizli servisleriyle karanlık ilişkileri göz önüne alınırsa, Kâbil katliamının Amerikan devleti içinde Afganistan’dan çekilmeye karşı olan en gerici ve en saldırgan çevrelerin planları çerçevesinde düzenlendiği söylenebilir. Ne var ki, Trump’a karşı Biden’i derin devletin temsilcisi olarak başa taşıyan çevrelerin gücü bile Biden’i işgal politikasını sürdürme konusunda ikna etmeye yetmedi.

Geri çekilme ve gelecek
Amerikan emperyalizmi gücünün sınırlarını zorladı fakat geriye çekilmek zorunda kaldı. Afganistan, Suriye, Libya halkları, bağımsızlığına sahip çıkan bütün halklar emperyalist savaş ve işgal politikasına karşı direniyor. Amerikan halkı da bir avuç büyük zenginin çıkarına sonsuz savaşlarda ölmek, yaralanmak, yoksulluğa katlanmak istemiyor.
Afganistan’da “İslam Emirliği” adını kullanan Taliban örgütü yönetimi, “İslam Devleti” adını kullanan IŞİD/DAİŞ örgütü ile Amerikan emperyalist yönetimi arasındaki ilişkiler, Amerika’nın “amaca en uygun düşman”, “kullanışlı düşman” taktiğini nasıl uygulayacağı, buna karşılık Afgan halkının birlik ve mücadele azmi, emperyalizme karşı direnen halkların emperyalizme ve gericiliğe karşı iç dayanışması ve birleşik bir stratejiyi uygulama becerisi yakın gelecekte neler olacağını belirleyecektir. Orta ve uzun vadede kazanan ise halklar olacaktır.