HAYDİ 1 MAYIS’A

16 Nisan 2014
HAYDİ 1 MAYIS’A

Hırsızlardan, katillerden,
savaş kışkırtıcılarından hesap sormak için

1 Mayıs 2014’e AKP’nin gericilik, vurgunculuk ve savaş rejiminin temellerinden sarsıldığı günlerde giriyoruz. Mayıs-Haziran 2013 Büyük Halk Direnişi ile yaşadığı bunalımı bir türlü atamayan gerici iktidar koalisyonu, kendi içinde de yıkıcı bir rekabete girdi.

Yalnızca ülkemiz halkları değil, bütün dünya halkları gericilik, yoksulluk ve savaş politikalarına karşı başkaldırıyor, direniyor. Emperyalist haydutlara karşı kendi bağımsızlık mücadelesini yükseltiyorlar. İnsanlığın, doğanın düşmanı kapitalizme karşı iş, ekmek, özgürlük mücadelesini büyütüyorlar. Kavga bir yerde emperyalizmin kuklası gerici güçlere karşı mücadele şeklinde, başka bir yerde kitlesel işçi emekçi eylemlerinde ortaya çıkıyor. Devrim ve karşıdevrim arasındaki kapışmada emperyalist kapitalist sistemden kurtuluşun tek yolu olan halkların iktidarını, sosyalizmi kurma imkânları giderek büyüyor.

Büyük umutların kapısı 1 Mayıs!
İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs, ülkemiz açısından başka bir önemli direnişin işaret fişeği olarak da hatırlanıyor artık. 2013 1 Mayıs’ında gösterilen kitlesel direnişle başlayan halk hareketi yavaş yavaş tırmanarak Gezi Parkı protestolarına kadar kendini taşıdı. Parkta direnenlere karşı uygulanan AKP zulmüne karşı 31 Mayıs’ta sokaklara dökülen halk kitleleri, Haziran ayını gerici, vurguncu, savaş kışkırtıcısı AKP’ye dar etti.

1 Mayıs, artık ülkemizde şanlı Mayıs-Haziran Büyük Halk Direnişi’ne yol açan halk hareketinin başladığı gün olarak da anılıyor.

Gericilik, vurgunculuk ve savaş rejimine son
Halk direnişi ile ağır darbe alan gerici iktidar koalisyonu, kendi içinde de yıkıcı bir mücadeleye girdi. Nasıl bir rüşvet ve yolsuzluk düzeni kurdukları ortaya çıktı. İşçileri ve emekçi halkımızı açlık, yoksulluk ve taşeron çalışma batağına mahkûm ederlerken ayakkabı kutularındaki milyon dolarlarla, bir türlü sıfırlanamayan kasalar dolusu paralarla zevk ve sefa alemlerinde yaşadıkları açığa çıktı.

Fettullah Gülen hareketine karşı harekete geçen Erdoğan, tam bir iç savaş kabinesi kurarak bütün devlet kurumlarını doğrudan kendisine bağladı. İnternete dönük olarak yoğun bir sansür uygulayarak Twitter ve Youtube’a erişimi engelledi. Anayasaya aykırı bu düzenlemeleri yaparken Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ve Anayasa Mahkemesi AYM’nin desteğini arkasına aldı. AYM ancak bütün düzenlemeler yapıldıktan sonra, telafisi mümkün olmayan sonuçlar ortaya çıktıktan sonra harekete geçti.

“Orduya kumpas kurdular” propagandasıyla kendi emriyle içeride tuttukları ulusalcıları ve komutanları serbest bırakarak onları yanına çekmek üzere hamle yaptı. Diğer yandan da barış umuduyla oyaladığı Kürtlerin desteğini almaya çalıştı.

Yerel seçimleri kendi yolsuzluklarını örtmek üzere kullandığı bir referanduma çevirdi. Seçim çalışmaları boyunca kamunun bütün olanaklarını, medya ve propaganda aygıtlarını usulsüz bir şekilde kullandı. Tarihimizin en şaibeli seçimlerinden birini yaparak yurttaşların oylarını çaldı. Rüşvet, yolsuzluk ve hırsızlık sanatının ustaları, halkın oylarını da çaldı. Bütün bu kampanya sonucunda beklenenin altında oy kaybederek yalancı bir zafer ortamı yaratmaya çalıştı. Sonuç olarak artık arkasında o meşhur yüzde 50’nin desteğinin olmadığını gördü. Buna rağmen balkon konuşmasında adı yolsuzluğa karışan bütün isimleri yanına alarak yarattığı yalancı bahar havasıyla halka meydan okudu.

Emekçi halkın hiçbir sorunu çözülmüyor
Yarattığı sahte zafer havasıyla başı dönen AKP ve Erdoğan, cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili tartışmaları yürütme çabasında. Diğer bütün ekonomik rakamlar büyük bir krizin kapımızı çalmak üzere olduğunu söylüyor. İşsizlik, enflasyon ve cari açık durmadan büyüyor. Bütün derdi cebi ve iktidarı olan AKP yöneticileri, krizin faturasını emekçilerin üstüne yıkmak için gerekli düzenlemeleri yapmaya çalışıyor.

Her adımı paralı hâle getirilen sağlık sistemi cebimizdeki yangını büyütüyor. Dindar ve kindar bir nesil yetiştirmek için şekillendirdikleri eğitim sistemi ve 4+4+4 sistemi çocuklarımızı her geçen gün biraz daha eğitim sisteminden koparıyor. Sağlık sistemi gibi eğitim sistemi de cebimizdeki yangını büyütüyor.

Ölüm, işsizlik, taşeron...
İşsizler ordusu çığ gibi büyürken bir şekilde iş bulabilenler de ölümle burun buruna çalışıyor. Her ay yüzün üstünde işçi, iş cinayetlerine kurban gidiyor. Taşeron çalışma artık kural hâline döndürülmüş durumda. Hiçbir güvencesi olmadan çalışan milyonlarca insan, en ufak bir krizde işten atılma riskiyle karşı karşıya.

Sendikal hak ve özgürlükleri sistemli bir şekilde budayan hükümet, işçi sınıfının bütünsel bir tepki vermesini önlemeye çalışıyor. Sarı sendikacılığa rahmet okutacak boyutta yandaş sendikacılık hamleleri yapıyor. Bu şartlar altında işçilere emekçilere en ağır reçeteleri dayatmaya hazırlanıyor. Buna rağmen direnmeyi seçen işçileri THY grevinde ya da Greif direnişinde olduğu gibi her türlü yöntemle ezmeye çalışıyor.

Kamu emekçileri kölelik koşullarına mahkûm
Kamu emekçileri, artık her türlü inandırıcılığını yitirmiş göstermelik toplu görüşmeler süreciyle her defasında yoksulluk ücretlerine talim ettiriliyor. Kamu emekçileri grevli, toplu sözleşmeli sendika hakkından mahrum bırakılıyor.

Köylü yoksul, tarım iflasta
Her geçen gün daha da yoksullaşan köylüler, bir yandan da GDO’cu tarım şirketlerinin insafına terk ediliyor. Bir zamanlar gıda zengini olan ülkemiz, konulan kotalar ve çökertilen tarım ile birlikte gıda ithal eden bir ülke hâline döndü. Hem de bu ithalat yerli üreticiyi yok etme pahasına sürdürülüyor.

Toplum gericileşiyor, kadınlar öldürülüyor
Gün geçmiyor ki bir kadın cinayeti duymayalım. Çifte sömürüye maruz kalan kadınlar, aynı zamanda toplumun gericileşmesinin bedelini canıyla ödüyor. Kadınlar giderek tırpanlanan haklarını korumak için mücadele veriyor.

Üniversiteliler direniyor
YÖK düzeninin yeni efendisi AKP’ye karşı da mücadeleyi büyüten üniversite gençliği, bir yandan da ekonomik sıkıntılar ve barınma sorunlarıyla boğuşuyor. Paralı eğitim yüzünden her geçen gün kapıları emekçi çocuklarına kapatılan üniversitelerde bilimsel, parasız, anadilde ve laik bir eğitim sistemi mücadelesi yükseliyor.

AKP savaş hükümeti
Kürt halkının onurlu barış talebini dikkate alacağına, sürekli oyalama taktikleri ile zaman geçiren ve Kürtleri kendi iktidarı için müttefik yapmaya çalışan AKP, aslında barış değil savaş hükümeti olduğunu her fırsatta ortaya koyuyor. İçeride hileli bir savaş yürüten AKP, dışarıda daha açık bir savaş yürütüyor. Komşu Suriye halkının üstüne cebimizden çıkan vergilerle besledikleri cehennem zebanilerini salıyor. Emperyalizmin taşeronluğunu yürütüyor.

Halk iktidarı için birleşelim
Gericilik, vurgunculuk ve savaş rejimine karşı çaresiz değiliz. 1 Mayıs’ı tıpkı 2013 1 Mayıs’ında olduğu gibi halk hareketinde yeni bir atılımın başlangıcı yapmak için haydi alanlara. Mayıs-Haziran 2013 Büyük Halk Direnişi’nde olduğu gibi bütün ilerici, demokrat, devrimci güçlerin birliğini sağlayalım. Halk iktidarını kuralım.

Bütün ilerici, devrimci, demokrat güçlerin birliği için; 1 Mayıs’ı halk hareketinin yeni bir atılımına çevirmek için haydi 1 Mayıs’a, haydi TKP 1920 saflarına.

Yaşasın 1 Mayıs!
Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!
Gericilik, vurgunculuk ve savaş rejimine son!

Bildirinin PDF hali indirmek için tıklayınız.