31 Mart karanlığı

05 Nisan 2015
31 Mart karanlığı

31 Mart sabahı Türkiye kelimenin gerçek anlamıyla karanlığa büründü, ülke çapında elektrikler gün boyu kesildi. Metrolar, trenler durdu; fabrikalar, hastaneler, okullar, bankalar, bürolar, evler ışıksız kaldı. Trafik ışıkları, asansörler, bilgisayarlar, internet çalışmadı; cep telefonları bile şarj edilemedi.

Elektrik üretimini büyük ölçüde, elektrik dağıtımını ise toptan özelleştirerek büyük kapitalist gruplara peşkeş çeken AKP'nin  kamusal enerji sistemini düpedüz çökerttiği ortaya çıktı. AKP iktidarının halka elektrik sağlamaktan bile aciz, beceriksiz bir yönetim olduğu “test edildi, onaylandı.” Vurgunculara teslim edilen işletmelerin modern günlük hayatın en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamadığı çok ağır bir bedel ödenerek açık biçimde görüldü.

İşçilerini taşeronlaştırmaya mahkûm ederek en ucuza çalıştıran, uzmanlığı ve liyakatı önemsemeyen, tekel gücüyle tüketicileri soyan, azami kâr dışında bir kaygı taşımayan büyük şirketlerin elindeki özelleştirilmiş elektrik sistemi, AKP'nin gericilik, vurgunculuk ve savaş rejiminin karanlığını bütün ülkeye fiziksel olarak da dayattı.

Çağlayan baskını
O gün bütün halk karanlıkla boğuşurken, İstanbul Çağlayan Adliyesi'nden, Berkin Elvan dosyasına bakan savcının, odasında rehin alındığı haberi geldi.

Savcı Mehmet Selim Kiraz'ı rehin aldıklarını ilan eden DHKP-C üyesi iki eylemci, Berkin Elvan'ı öldüren polislerin açıklanması ve canlı yayında suçlarını itiraf etmeleri için savcıyı esir aldıklarını, istekleri yerine getirilmezse savcıyı cezalandıracaklarını belirttiler. Müzakere yapılır ve eylemin barışçı biçimde sonuçlanacağı beklenirken düzenlenen polis operasyonuyla hem savcı, hem iki eylemci öldürüldü. Bir çocuğun katillerini yargılatmamak için, bir savcının ve iki gencin ölümü göze alındı.

Yaşamı, adaleti ve diyalogu değil, ölümü, adaletsizliği ve ibretlik cezalandırmayı tercih eden despotik mantıkla sonuçlandırılan operasyondan sonra ortaya çıkan bilgilere göre, delik deşik edilen eylemciler Şafak Yayla ve Bahtiyar Doğruyol'un elinde tek bir tabanca olduğu, savcı Mehmet Selim Kiraz'a ise on kurşun isabet ettiği anlaşıldı.

“Devlete kalkan eller kırılır” korosuyla ölümler kutsanırken, ertesi gün İstanbul Emniyet Müdürlüğü binasına saldıran DHKP-C üyesi Elif Sultan Kalsen de öldürüldü.

Ardından da avukatlara şiddet uygulama, basın açıklaması yapan insanların terörist ilan edilerek gözaltına alınması, ev ve dernek baskınlarıyla kitlesel gözaltılar, Ahmet Davutoğlu'nun “sokaklarda kuş uçurtmayacağız” tehdidi, AKP medyası dışındaki bütün basına yasak koyması geldi.

Biz bu karanlığı dağıtırız
Anlaşılıyor ki, AKP iktidarı silahlı eylemleri bahane olarak kullanarak uyguladığı terörle halka gözdağı vermek, sokaklarda ve meydanlarda hak arayışlarını durdurmak, kendi içindeki çekişme ve çatışmaları gizlemek, artan işsizliği ve yoksulluğu örtbas etmek, çöken dış politikayı unutturmak istiyor. Sistemli şiddet politikasıyla gericilik, vurgunculuk ve savaş rejiminin ömrünü uzatmaya, ülkeye ve bölgeye dayattığı karanlığı daha da yoğunlaştırmaya çalışıyor.

Biz bu politikayı 12 Mart, Milliyetçi Cephe, 12 Eylül, ANAP, Tansu Çiller rejimlerinden tanıyoruz. İşçi sınıfı, şehir ve köy emekçileri, ezilen halklar, ilerici ve devrimci gençler, aydınlar örgütlenerek, birlik olarak, örgütlü ve birleşik mücadeleyi ilerleterek, AKP'nin karşısına kitlelerin iradesi ve gücüyle dikilerek AKP rejimini aşacak.

İşçi sınıfı ve emekçi halk gençlerimize, aydınlarımıza sahip çıkacak; gençlerimiz, aydınlarımız işçi sınıfına ve halka gidecek. Birleşik halkın örgütlü gücü AKP'yi tarihin çöplüğüne süpürecek. 31 Mart karanlığını elbirliğiyle dağıtacağız.